20 Aralık 2012 Perşembe

Neolitik Çağda Anadolu Medeniyetleri

Neolitik Çağda Anadolu Medeniyetleri Türkiye’deki Neolitik Çağ Araştırmaları Anadolu Yarımadası, uygarlık tarihinin her döneminde önemli bir rol oynamış, bu topraklarda gelişen uygarlıklar, insanlık tarihinin önemli basamaklarını oluşturmuştur. Anadolu, son yıllardaki Neolitiki döneme ait yeni bulgularla, insanlık tarihi açısından çok ayrıcalıklı bir konum kazanmaktadır. Günümüz uygarlığının temellerinin Neolitik dönemde atıldığını ve bu süreçte Anadolu’nun katkısının, önceleri düşünüldüğünden çok daha fazla olduğu giderek daha iyi anlaşılmaktadır. İnsanlığın uzun süren serüveni içinde Neolitik dönem, günümüz uygarlığının temellerinin atıldığı, yeni bir yaşam biçiminin kurallarının belirlendiği, her açıdan “devrim” sayılacak kadar önemli bir süreçtir. Neolitik kültürün oluşumunda Anadolu’nun ne kadar büyük bir katkı yaptığı ve bu yeni oluşumu tetikleyen ana bölge olduğu son yapılan kazılarla anlaşılabilmiştir. Anadolu’nun insanlık tarihine yaptığı en özgün katkının Neolitik döneme ait olduğu anlaşılmaktadır. Bu kitapta, Anadolu’da Neolitik Çağ araştırmalarıyla ortaya çıkan sonuçların uygarlık tarihi açısından taşıdığı önemi yorumlamaktan çok, her biri şaşırtıcı sonuçlar veren yeni kazılar, bu çalışmaları gerçekleştiren meslektaşlarımızın kendi anlatımlarıyla yer almaktadır. Bu yayınla tanıtılmaya çalışılan kazıların hemen hemen hepsi hâlen süregelmekte olan çalışmalardır. Her yıl kazı alanları genişledikçe yeni bulgular ortaya çıkmakta, bilgiler ve buna bağlı olarak yorumlar da değişmektedir. Arkeoloji ve Sanat Yayınları olarak, Anadolu’nun Neolitik dönemi ile ilgili, dilimizdeki bu ilk toplu yayını kültürümüze kazandırırken, iki ciltlik bu eserin yalnızca Neolitik döneme yönelik araştırma ve kazıların sayısının artmasına değil, ayrıca toplumumuzun da bu dönemin nedenli büyük bir önem taşıdığının bilincine varmasına katkıda bulunması başlıca dileğimizdir Neolitik Çağda Anadolu Medeniyeti Urfa yakınlarında yer alan Göbekli Tepe’de sürdürülen arkeolojik kazılarda, tarih öncesi yaşam ve uygarlığa geçişle ilgili yerleşik bilgileri altüst edecek buluntulara rastlandı. Buluntular, taş çağında yaşayan avcı-toplayıcı atalarımızın yalnızca yaşamda kalma savaşı vermediklerini gösteriyor. Yaklaşık 11 000 yıl önce Anadolu topraklarında yaşayan atalarımız, günlük gereksinimlerini gidermenin yanı sıra doğayı anlamaya çalışmışlar, doğaüstü güçlerin ya da tanrıların varlığına inanmışlar, dinsel törenler için düzenli aralıklarla bir araya gelmişler. Bu dinsel törenlerde hep birlikte inançlarını simgeleyen hayvan ve insan kabartmalarıyla süslü tapınaklar, dev boyutlu dikili taşlar yapmışlar. Kazıyı yürüten kazıbilimciler, bu verilere dayanarak yerleşik yaşama geçişte ekonomik ya da ekolojik nedenlerin değil, bu kalabalık ve uzun süreli dinsel törenlerin rol oynamış olabileceğini düşünüyorlar. Bu da uygarlığın, sanıldığı gibi, Filistin ya da Mezopotamya’da değil Anadolu’da doğduğunu gösteriyor.
Türkiye’deki Neolitik Çağ Araştırmaları Tarihöncesi uygarlığında, Epipaleolitik/Mezolitik Çağ’dan sonra gelen, Pleistosen’den Holosen Dönemi’ne geçişle birlikte oluşan yeni iklim şartlarına ve onun oluşturduğu çevreye uyum sağlayan insanoğlunun besin üretime geçtiği ilk döneme Neolitik Çağ adı verilmiştir. Eski tanımlarda tarım, hayvan evcilleştirme, yerleşik yaşam ve çanak çömlegin olduğu döneme Neolitik Çağ adı verilmekteydi. Son yıllarda yapılan araştırmalar bu dönemin birbirinin içine giren karmaşık yapı taşlarından oluştuğunu ve dönemi simgeleyecek tek bir olayın var olmadığını göstermiştir . Doğaya bağlı asalak bir yaşamdan, doğayla ortak bir yaşama geçiş pek çok bilim adamı tarafından uzun yıllar bir devrim olarak nitelendirilmiştir. Kültürel ve geleneksel değişimlerin çok yavaş olduğu ve pek çok yerde bu devrimin belirgin aşamalardan geçtiği saptanmıştır. Neolitik devrimin karmaşıklığı, bu dönemin daha çok kuramsal olarak açıklanmasına yol açmış ve oluşturulan modellerin bir kısmı günümüzde artık geçerliliğini kaybetmiştir. Türkiye Neolitik Çağ yerleşme yerlerinin dökümü verilirken, bu dönem çanak çömleğin var olup olmamasına dayandırarak ve basite indirgenerek;

Hücre Maketi Resmi

Hücre Maketi Resmi Hücrenin temel kısımları : Hücre zarı, sitoplazma ve çekirdektir. Tek hücrelilerde bütün olaylar hücre içerisinde gerçekleşir. İş bölümü ve doku oluşumu yoktur. Çok hücrelilerde bütün olaylar hücre grupları arasındaki iş bölümü ile olur. En basit çok hücreli yada en karmaşık tek hücreli Volvox’ tur. Volvox’ ta iş bölümü vardır ama doku oluşumu yoktur. Tek hücrelilerin oluşturduğu topluluğa koloni denir. Hücre teorisi: 1)Bütün canlılar hücrelerden meydana gelmiştir. 2)Hücreler bağımsız hareket ettikleri halde birlikte iş görürler. 3)Hücreler bölünerek çoğalırlar. Hücreler ikiye ayrılır: 1-Prokaryot (çekirdeksiz) Hücreler: Bu hücrelerin çekirdeği yoktur. Örneğin bakteri, mavi- yeşil alg prokaryot hücrelidir. 2-Ökaryot (çekirdekli) Hücreler: Bu tip hücrelerin çekirdeği, zarla çevrili organelleri vardır. Örneğin protistler, mantarlar, hayvanlar, bitkiler ökaryot hücrelidir.
Ökaryot bir hücre dıştan içe doğru üç kısımdan oluşur: I- Hücre zarı II- Sitoplazma III- Çekirdek

Karışımlar ve Karışımların Ayrıştırılması

Karışımlar ve Karışımların Ayrıştırılması Bakır+çinko= pirinç Kurşun+kalay= lehim Bakır+kalay=tunç Altın+bakır=bilezik alaşımı Krom+nikel+karbon+demir=çelik Bir çözeltide çözünen ve çözücü olmak üzere iki madde vardır.Örneğin;şekerli suda şeker çözünen,su çözücüdür. Bir çözeltide çözücü fazla çözen az ise buna seyreltik çözelti,çözücü az çözünen fazla ise buna da derişik çözelti denir. Heterojen karışımlar: Her yerinde aynı özellikleri göstermeyen karışımlara denir.Heterojen karışımlar süspansiyon ve emülsiyon olarak iki özel durumu vardır: Süspansiyon (katı-sıvı karışımı):su-kum,su-tebeşir tozu Emülsiyon(sıvı-sıvı karışımı) :su-zeytin yağı,su-benzin karışımı,süt içindeki yağ damlacıkları da birer emülsiyondur. Karışımların Ayrılması 1.Süzme:Katı-sıvı karışımların ayrılması için kullanılır.Kum ve su,çay,süt … 2.Mıknatıslanma:Mıknatıstan etkilenen maddeyi etkilenmeyenden ayrılması için kullanılır.Demir tozu talaş gibi. 3.Öz kütle(yoğunluk ):Katı-sıvı,sıvı-sıvı karışımların ayrılması için kullanılır.Zeytinyağı su,su-saman gibi. 4.Çözünürlük:Çözünürlükleri farklı katı maddelerin sıvı içinde ayrılması için kullanılır.Naftalin ve tuz suya atılırsa… 5.Buharlaştırma:Çözünmüş katı,sıvı karışımların ayrılması için kullanılır.Şeker-su… 6.Damıtma:Kaynama noktaları faklı sıvıları birbirinden ayırmak için kullanılır.Saf su elde etmede,petrol ürünleri üretiminde,alkol ve bitkisel yağ üretiminde kullanılan bir yöntemdir.Ham petrol damıtılarak benzin,mazot,gaz yağı ,asfalt,fuel-oil elde edilir. 7.Eleme:Büyüklükleri farklı katı madd3elerin ayrılmasında kullanılır.kumu çakıldan ayırmada kullanılır. Bu soruları cevapla 1)Çözeltiler ………………….. karışımlardır. 2)Ayran …………………… bir karışımdır. 3)Karışımlar …………………. yollarla birbirinden ayrılabilir. Elektriklenme ile Ayrıştırma Mıknatıs ile Ayrıştırma Öz kütle Farkı ile Ayrıştırma Çözünürlük Farkı ile Ayrıştırma Hâl Değiştirme Sıcaklıkları Farkı ile Ayrıştırma Süzme ile ayırma Karışımları Ayırma Yukarıdaki 6 Yöntemledir. Karışımların Ayrıştırılması Mıknatıs yardımı ile bazı maddeler ayrıştırılabilir. (Başlıca demir, kobalt, nikel metalleri mıknatısla ayrıştırılır.) Bir katının sıvıda çözünmüş olduğu karışımlar sıvının buharlaştırılması ile ayrıştırılabilir. Sıvı – sıvı homojen karışımları kaynama noktaları farklılığından yararlanılarak (Ayrımsal damıtma) ayrıştırılabilir. Bir katının sıvıda çözünmemiş olduğu karışımlar süzme yoluyla ayrıştırılabilir. Sıvı – sıvı heterojen karışımları ayırma hunisi yardımı ile yoğunluk farkından yararlanılarak ayrıştırılabilir. Gaz karışımları gazların yoğunlaşma noktalarının farklılığından yararlanılarak ayrıştırılabilir. Katı – katı karışımlarının bazıları çözünürlük farkından bazıları yoğunluk farkından bazıları erime noktalarının farklılığından yararlanılarak birbirinden ayrılabilir. • Elektriklenme ile Ayrıştırma Plastik bir tarakla taranan saç elektriklenir. Yün kazakları çıkarılırken çıtırtı sesleri ve kıvılcımlar oluşur. Ebonit Çubuk yün parçasına sürtüldüğünde küçük kağıt parçalarını çeker. Bu tür olaylar bazı cisimlerin sürtünme ile elektrik yükü kazanmasından kaynaklanır. Elektriklenen maddeler hafif bazı maddeleri çekerler. Kırmızı pul biber ve yemek tuzu karışımına elektrik yüklü ebonit çubuk yaklaştırıldığında çubuğun pul biberleri çektiği gözlenir. Pul biber yemek tuzundan bu metotla ayrıştırılmış olur. Hâl Değiştirme Sıcaklıkları Farkı ile Ayrıştırma Hâl değiştirme sıcaklığından yararlanarak erime noktası farklı olan katı–katı karışımları, kaynama noktası farklı sıvı–sıvı karışımları ve yoğunlaşma noktaları farklı gaz–gaz karışımları birbirinden ayrılabilir. Demir ve kurşundan oluşan bir karışımın ayrılması: Demirin erime noktası 1540°C ve kurşunun erime noktası 327,5°C’dir. Karışım bir potada ısıtıldığında erime noktası düşük olan kurşun önce erir. Sıvı hâle geçen kurşun süzülerek demirden ayrılır. Maddelerin erime kaynama sıcaklıkları gibi, hal değiştirme sıcaklıklarının ayırt edici bir özellikleri olduğunu biliyoruz. Maddelerin bu özelliklerinin farklı oluşundan yararlanarak karışımları bileşenlerine ayırabiliriz. Suda çözünen katı bir madde, suyun buharlaşması ile saf olarak elde edilebilir. Belli bir sıcaklıkta diğerlerine göre daha fazla miktarda buharlaşan sıvıların kaynama noktası düşüktür. Örneğin; aynı koşullardaki etil alkol sudan daha çok buharlaştığından, kaynama noktası sudan düşüktür. 100°C, etil alkol 78°C’de kaynar. Saf maddelerde hal değişimi süresince sıcaklık sabittir. Örneğin;100°C’ta kaynar. 0°C’ta donar. (1 atm’de) kaynama ve donma süresince sıcaklık sabittir. Çözeltilerde ise hal değişim süresince sıcaklık sabit değildir. Çözeltilerde, kaynama süresince sıcaklık artma; donma süresince sıcaklıkta azalma gözlenir. (artma ve azalmanın nedeni lise kimya 2 dersinde açıklanacaktır.) ÇÖZÜNÜRLÜK FARKI İLE AYRIŞTIRMA çözünürlüğün, maddeler için ayırt edici bir özellik olduğunu biliyoruz.maddelerin çözünürlüklerinin farklı olmasından yararlanarak karışımları bileşenlerine ayırabiliriz.Örneğin,salamura peynirinden suda bekletildiğinde,tuz suda çözünerek peynirden ayrılmış olur.Karışımda bulunan maddelerden biri çözücüde çözünüyor,diğeri çözünmüyorsa bu yöntemi uygulayabiliriz. Her maddenin sudaki çözünürlükleri farklıdır. Kükürt–bakır sülfat karışımın ayrılması Kükürt–bakır sülfat karışımı suya atıldığında bakır sülfat çözünür, kükürt çözünmeden su üzerinde kalır. Çözelti süzgeç kâğıdından süzülürse kükürt ayrılır. Süzgeç kâğıdından geçen bakır sülfat çözeltisi ısıtılarak suyu buharlaştırılır ve bakır sülfat elde edilir. Böylece kükürt ve bakır sülfat ayrıştırılmış olur. Yemek tuzu kum karışımın ayrılması Yemek tuzu ve kum suya atılıyor, yemektuzu çözünüyor, kum çözünmüyor. Karışım süzüldüğünde kum süzgeç kağıdında kalıyor, Daha sonra tuzlu su çözeltisinin suyu buharlaştırıldığında geriye tuz kalıyor. Potasyum nitrat ve sezyum sülfattan oluşan karışımın ayrılması Karışımdaki maddelerin her ikisi de aynı sıvıda çözündüğü veya birinin çözünüp, diğerinin çözünmediği sıvı bulunmadığı durumda karışımdaki maddelerin çözünürlüklerinin sıcaklıkla değişiminden yararlanılır. Çözeltinin sıcaklığı değiştirilerek, ayrımsal kristallenme ile çözeltideki maddeler ayrı ayrı elde edilir. Sıcaklığın artırılmasıyla potasyum nitratın (KNO3) çözünürlüğü artarken, sezyum sülfatınki (Cs2SO48H2O) azalır. Karışım suya atılarak hepsinin çözünmesi sağlanır. Sıcaklık artırılırsa sezyum sülfat, azaltılırsa potasyum nitrat çöker. Daha sonra çökelti süzgeç kağıdından süzülerek ayrılır. Kalan çözeltinin suyu buharlaştırılır. MIKNATISLANMA İLE AYRIŞTIRMA Bazı maddeler mıknatıs tarafından çekilirken bazıları çekilmez. Demir,kobalt,nikel gibi maddeler mıknatıs tarafından çekilebilen; çinko alüminyum,şeker,kükürt gibi maddeler mıknatıstan etkilenmeyen maddelere örnektir. Çivi, toplu iğne, makas, pense gibi maddelerin mıknatıs tarafından çekilir. Bu maddelerin yapısında demir vardır Demir tozu–kükürt karışımı, demirin mıknatıstan etkilenme özelliğinden yararlanılarak ayrıştırılır. ÖZ KÜTLE FARKI İLE AYRIŞTIRMA Öz kütleleri farklı iki katı karışımı: İki katının da çözünmediği bir sıvıya atılır. Katıların öz kütleleri farklı olduğundan ve sıvıda çözünmediğinden sıvı içerisinde farklı bölgelerde toplanırlar. Özkütle maddeler için ayırt edici bir özelliktir. Bu özellikten yararlanarak karışımları bileşenlerine ayırabiliriz. Örneğin, buğday ile samanı havaya savurduğumuzda rüzgar, öz kütlesi küçük olan samanı uzağa sürükler böylece buğday samandan ayrılmış olur. Öz kütle farkıyla Ayırma yöntemi, suda çözünmeyen katı maddelerden oluşan karışımların ayrılmasından kullanılabileceği gibi, birbiri içinde çözünmeyen sıvı maddelerin ayrılmasında da kullanılabilir. Farklı iki katı maddeden oluşan bir karışımı ayırmak için, bu karışımın üzerine bileşenlerle etkileşmeyen sıvı eklenir. Sıvının öz kütle değeri, bileşenlerin öz kütle değerleri arasında olmalıdır. Karışımı oluşturan maddeler öz kütlelerin göre tabakalar halinde sıralanır. Öz kütlesi sıvıdan büyük olan kabın altında, küçük olan ise kabın üst kısmında toplanır. Böylece karışımı oluşturan maddeler birbirinden ayrılır. Kum ve naftalin karışımının ayrılması: Karışım suya atılır. Kumun yoğunluğu sudan fazla olduğundan dibe çöker, naftalinin yoğunluğu sudan az olduğundan suyun üst kısmında kalır. Üstteki naftalin alınır. Geriye su–kum karışımı kalır, su süzülür. Böylece kum naftalinden ayrıştırılmış olur. Öz kütleleri farklı ve birbiri içerisinde çözünmeyen iki sıvı, karışımı ayırma hunisi yardımıyla ayrıştırılabilir. Öz kütlesi büyük olan altta, küçük olan üstte bulunur. Ayırma hunisi, alt kısmında musluk olan kılcal boruya sahip bir cam balondur. Karbontetraklorür-Zeytin yağı–bakır sülfat karışımının ayrılması: Karışım ayırma hunisine konur. Karışım, böyle bir kapta bir müddet dinlendirildiğinde karbontetraklorür en altta, zeytinyağı en üstte faz olarak bulunur. Musluk açılarak karbontetraklorür bitinceye kadar alttaki behere aktarılır. Daha sonra bakır sülfat alınır. Zeytinyağı, ayırma hunisinde kalır. Böylece zeytinyağı–karbontetra klorür – bakır sülfat karışımı ayrıştırılmış olur. SÜZME İLE AYIRMA Katının sıvı içinde dağılması ile oluşan heterojen karışımları, bileşenlerine ayırmak için süzme yöntemi kullanılır. Bu yöntemde gözenekleri farklı büyüklüklerde olan süzgeçler kullanılır. Süzme yöntemini gerçekleştirmek için, kullanılan süzme aracının gözenek büyüklüğü süzülecek maddeye uygun olmalıdır. Uygulanan yöntemin tam olarak gerçekleşebilmesi için, kullanılan süzgecin gözenek büyüklüğü, ayrılacak katının tanelerinden küçük olmalıdır. Süzme, gerek günlük yaşantımızda gerekse endüstride oldukça önemlidir.örneğin, çayı bardağa doldururken çay posasını ayırmak için süzgeç, haşlanmış makarnayı sudan ayırmak için kevgir, laboratuarda çeşitli katı maddeleri sıvılardan ayırmak için de farklı gözenek büyük lüğüne sahip süzgeç kağıtları kullanılır.

Su Moleküllerinin Özellikleri Nelerdir?

Su Moleküllerinin Özellikleri Nelerdir? Yaşam sıvısı yani diğer adıyla su bütün canlıların yaşaması için vazgeçilmez bir unsurdur. Renksiz, kokusuz ve tatsız bir yapıya sahiptir oda sıcaklığında sıvıdır. 100 derecede kaynar 0 derecede donar. Su iki hidrojenden ve bir oksijenden oluşur. Bu iki molekül esasında gazdır ama bir araya geldiklerinde suyu oluştururlar. Deniz seviyesinden yükseğe çıktıkça havada ki su molekülleri azalır. Dünyanın dörtte üçü sudan oluşuru bu dörtte üçlük bölümün yüzde ikisi kutuplarda donmuş halde bulunur. Su renksizi olmasına rağmen içerisinde bulunan demir onu kahverengi gösterir. Eğer suyun içinde yosun varsa su yeşil görünür. Kireçtaşı suyu türkuaz gösterirken bakır mavi gösterir

Madenlerin Ülkemiz İçin Değerleri

Madenlerin Ülkemiz İçin Değerleri Türkiye, dünyada üretilen 50′yi aşkın maden çeşidi için yapılan değerlendirmede, 29 çeşit ile Dünyada ilk 10 ülke arasında yer almaktadır. Bunun başlıca nedeni; 1-Ülkemizin dağ oluşumu hareketlerinden fazla etkilenmesi, 2-Dağ oluşumu hareketleri sonucunda başkalaşım ve volkanizma hareketlerine yaygın olarak uğramasıdır. Söz gelimi demir, krom, çinko, bakır ve kurşun oluşumu bu tür yer hareketleri ile ilgilidir. Fakat, bazı maden rezervlerimiz çok zengin değildir. Bu nedenle maden çeşidi bakımından ilk sıralarda yer alan ülkemiz, Dünya maden pazarındaki payı açısından gerilerde bulunmaktadır. Bunun bir nedeni, Türkiye’nin yer yüzünün ilk yerleşilen karalarından biri olması ve maden yataklarının bir bölümünün çok eskiden beri işletilmesidir. Ayrıca Türkiye’nin bulunduğu arazi ,değişik jeolojik devirlerde oluşmuş ve çok sayıda yer hareketlerine uğramıştır. Başka bir deyişle Türkiye’nin jeolojik yapısı oldukça karmaşıktır. Bu durum maden yataklarının çeşitliliğini sağlarken; öte yandan maden aranmasında ve bulunan maden yataklarının işletilmesinde çeşitli güçlüklere neden olmaktadır. Ülkemizdeki maden rezervinin zengin olmamasının temel nedeni ise Türkiye’nin bulunduğu arazinin jeolojik yapısının zengin maden yataklarının oluşumuna elverişli yapıda olmamasıdır. Cumhuriyetten önceki dönemde, maden üretiminin tamamına yakını yabancı şirketlerin elindeydi. Cumhuriyetin ilk yıllarında madenlerimiz yabancılardan alınarak millileştirilmiştir. Atatürk, milli sanayinin kurulması ve gelişmesinin maden arama ve işletmeye sıkı sıkıya bağlı olduğunu belirtmiş ve madenciliğe özel bir önem vermiştir. Çünkü gelişen milli sanayi artan ham madde ve enerji ihtiyacının karşılanması ancak madenciliğin geliştirilmesi ve yeni enerji kaynaklarının sağlanmasıyla mümkün olur. Türkiye de Madencilik alanında ilk sistemli ve geniş ölçülü araştırma 1935 yılında Maden Tetkik ve Arama Enstitüsü (MTA) nün kurulması ile başlamıştır. Bundan sonra bir çok yeraltı kaynağımız işletmeye açılmıştır. Türkiye madenleri ile ilgili büyük bir kuruluşta Eti banktır. Cumhuriyet döneminde, bulunan madenlerin işletilmesi görevi Eti bank’a verilmiştir. Bugün Türkiye’de madenciliğin önemi gittikçe artmakta ve madenden faydalanma yaygınlaşmaktadır. Madenciliğimizin gelişme yoluna girilmiştir.

Divan Edebiyatı Özellikleri Nelerdir?

Divan Edebiyatı Özellikleri Nelerdir? Divan Edebiyatının Özellikleri Divan edebiyatı, Türklerin, 13. ve 19. yüzyıllar arasında Anadolu’da yarattıkları, temelinde İslam dininin bulunduğu Türk, Arap ve İran edebiyatlarının karışımı, ortak kültürün bir ürünü olan yazılı edebiyat türüdür. Divan edebiyatına “yüksek zümre edebiyatı”, “havas edebiyatı”, “klasik Türk edebiyatı” gibi isimler de verilir. Fakat her şairin bir “Divan”ı olduğu için daha yaygın olarak kullanılan isim Divan edebiyatıdır. Divan edebiyatının kaynakları din, tasavvuf, Kur’an, hadis, peygamber hikâyeleri, evliya menkıbeleri, İran ve İslam mitolojisi, XIII. yüzyılından sonra yerli yaşam, günlük olaylar olmuştur. Bu nedenlerle şiirlerde aşk, şarap, din ve ahlak ile ilgili soyut kavramlar işlenmiştir. Şiirlerin kişi ve toplum yaşayışı ile ilgili gerçeklere, doğaya ilgileri azdır. Divan şiirinde aşk ön plandadır. Ama bu aşk hem dünyevi hem de tasavvufidir. Tasavvufa bağlanan şairin amacı, “mutlak güzellik” olan “Allah’ı bulmak”tır. İlahî aşk, maddi aşkla başlar. Bir güzele âşık olan şair, duygularını daha sonra soyutlama yoluyla ilahî aşka dönüştürerek Allah’a kavuşmak için çabalar. Aşkı din dışı bir anlayışla işleyen şairlerin şiirlerinde ise hayran olunan bir varlık olarak kadın önemlidir. Ama sevgili; zalim, vefasız; âşık ise bahtsızdır. Sevgili aşığına yüz vermez ve ona devamlı acı çektirir. Dil, cümle yapısı bakımından Türkçe olmasına rağmen sözcükleri bakımından Arapça ve Farsça kelimelerin bolca bulunduğu, Osmanlıca da denilen yazı dilidir. Nazım ölçüsü, İranlıların Araplardan alarak yeniden düzenledikleri aruz ölçüsüdür. Daha çok tam ve zengin kafiye kullanılmıştır. Anlamdan çok söyleyişe önem verilir. Kafiye göz içindir ve çok önemlidir. Nazım birimi olarak beyit kullanılmıştır; ancak tuyug, şarkı ve rubailerde dörtlük kullanılır. Beyit, kendi içinde anlam bütünlüğü taşır. Yani beyitler arasında konu bütünlüğü bulunmaz. Beyitlerle kurulan nazım biçimlerinde beyitleri birbirine bağlayan ölçü ve uyak birliğidir. Konu bütünlüğü olmadığı için şiirlere başlık konmaz. Her şiir redifiyle veya nazım şeklinin adıyla anılır. (Su Kasidesi, Gazel, Kaside gibi) Şiirde bütün güzelliğine değil parça güzelliğine değer verilir. Hatta çoğu şair “Mısra-i berceste” adı verilen en güzel dizeyi oluşturmaya çabalar. Konuya değil konunun işleniş biçimine önem verildiğinden aynı konu değişik dönemlerde birçok şair tarafından işlenmiştir. Bu yüzden Leyla vü Mecnun, Yusuf u Züleyha adını taşıyan birkaç eser vardır. Divan şiirinde Arap ve Fars edebiyatlarından alınan belli semboller vardır. Mazmun adı verilen bu semboller hiç değiştirilmeden kullanılır. Gül deyince sevgili, bülbül deyince aşığın anlaşılması gibi. Bunlar dışında Türklerin oluşturduğu semboller de vardır. Gazel, kaside, mesnevi, rubai gibi Arap ve Fars edebiyatından alınan nazım şekilleri kullanılmıştır. Bunun yanında tuyuğ ve şarkı gibi Divan edebiyatına Türklerin kazandırdığı nazım şekilleri de vardır. Söz sanatlarına sıkça başvurulur. Söyleyiş özentilidir. Ustalık; benzetmeler yapmak, mecazlı, sanatlı deyişler söylemek, kalıplaşmış anlamlı sözcükleri yeniden kullanmaktır. Bu nedenle şair, özden çok söyleme biçime önem verir. Divan edebiyatı, insanın iç dünyasına yönelik, soyut ve kitabi bir edebiyattır. Şiirde gözlemden daha çok hayallere yer verilir. Aşk, şarap, sevgili, ölüm, övgü, yergi, tabiat ve tasavvuf gibi konular işlenir. Şiirler, konularına göre de adlandırılır. Ölüm teması işleyen ‘MERSİYE’, Peygamberlerin erdemlerini anlatan şiirlere ‘NAAT’, Allah’a yakarışı işleyen şiirlere ‘MÜNACAAT’ , Allah’ın birliğini anlatan şiirlere ‘TEVHİD’ , şairin kendini övdüğü şiirlere ‘FAHRİYE’ , şairin toplumsal çarpıklıkları dile getirdiği yergilere de ‘HİCİV-HİCVİYE’ denir. Divan şiirinde nazirecilik geleneği (bir şairin şiirine başka bir şair tarafından aynı şekil, vezin, kafiye ve redifle şiir yazma) yaygındır. Divan edebiyatı nazım şekilleri üç ana bölümde işlenir: Beyitlerle kurulanlar (gazel, kaside, mesnevî…) Dörtlüklerle kurulanlar (tuyuğ, şarkı, rubai, murabba) Bentlerle kurulanlar (terkib-i bent, terci-i bent)

karışımların ayrılması örnekler

karışımların ayrılması örnekler Karışımlar; eleme, süzme, yüzdürme, dinlendirme, mıknatısla ayırma, buharlaştırma ve damıtma yöntemleriyle ayrılabilir. Eleme Değişik irilikteki katı taneciklerden oluşan karışımları birbirinden ayırmak için eleme yöntemi kullanılır. Çakıl-kum, kepek-un, kömür-kömür tozu bu yöntemle birbirlerinden ayrılır. Süzme Katı taneciklerle karışmış sıvı maddeler süzme yöntemiyle birbirinden ayrılır. Yıkanmış pirinci haşlanmış makarnayı içinden yaprak tanecikleri olan çayı süzdürme yöntemiyle birbirinden ayırabiliriz. Ayrıca içme ve kullanma sularındaki katı taneciklerde süzülerek temizlenir. Yüzdürme Birbiriyle karışmış olan tanecikler yüzdürme yöntemiyle ayrılabilir. Samanla karışmış buğday, sapla karışmış mercimek, toprakla karışmış ıspanak bu şekilde birbirinden ayrılır. Dinlendirme Bir sıvı ve içine dağılmış katı tanecikleri dibe çöktürülerek birbirinden ayrılması, dinlendirme yöntemiyle yapılır. Bir bardağın içine bir miktar su koyup karıştırdığımızda bulanık bir karışım elde ederiz. Karışım bir süre beklettiğimizde toprağın dibe çöktüğünü saydam suyun üstte kaldığını görürüz. Kentlerde kullanılan suların bir kısmı gölgelerden ve akarsulardan elde edilir. Taş ve toprakla karışmış durumdaki bu sular önce dinlendirme havuzlarına alınarak taş ve toprağın dibe çökmesi sağlanır. Mıknatısla Ayırma Demir gibi mıknatısın çektiği maddelerle karışmış başka maddeleri ayırmada mıknatıs kullanılır. Çöplerden demir türü maddeler mıknatısla ayrılır. Demir tozuyla karışmış toz şeker karışımını mıknatısla ayırabiliriz. Buharlaşma Bir sıvı madde ile karışmış başka bir maddeyi birbirinden ayırmak yada karışımı koyu bir kıvama getirmek için kullanılan bir yöntemdir. Süt tozu sütteki suyun; deniz tuzu, özel havuzlara alınan deniz suyunun buharlaştırılmasıyla elde edilir. Salça, reçel, pestil, pekmez, marmelat yapılırken de buharlaşma yöntemi kullanılır. Damıtma Birbiriyle karışmış sıvıların ayrılmasında damıtma yöntemi kullanılır. Karışan maddelerin kaynama noktalarının farklı olmasından yararlanılır. Farklı kaynama noktasına sahip iki sıvıdan kaynama noktası düşük olan sıvı daha buharlaşmaya başlar ve ayrı bir kapta toplanarak yoğunlaştırılır. Böylece iki sıvı ayrılmış olur. Rafinelerde petrol damıtılarak petrol gazı, benzin, gaz yağı, motorin, fuel oil, makine yağları ve asfalt elde edilir

Kloroplast Ve Hücre Duvarı Arasındaki İlişki Nedir?

Kloroplast Ve Hücre Duvarı Arasındaki İlişki Nedir? Kloroplast Nedir? Kloroplast, fotosentezin gerçekleştiği sitoplazmik organeldir. Çift katmanlı zarla çevrilidir. İç katman fotosentez pigmentleri enzimleriyle klorofil içeren yassı keseciklere dönüşmüştür. DNA içeren kloroplastlar, bağımsız işlev gören ve kendi kendine çoğalan bir yapıdır. Hücre Duvarı Nedir? Hücre duvarı tüm bitki hücrelerinde görülen bir yapıdır. Hücre zarının dış tarafında bulunur ve selüloz yapılıdır. Bitki hücresinin dış ve iç etkilere karşı direnç etkilere karşı korunmasını sağlar. Fotosentez yapmamalarına rağmen çok hücreli mantarlarda da hücre duvarı görülür. Kloroplast Ve Hücre Duvarı Arasındaki İlişki Kloraplast plastittir, plastitler yalnızca bitkilerde bulunur Hücre duvarıda yalnızca bitkilerde bulunur Kavram bitki hücresidir Kloroplast fotosentez yapar ve sadece bitkilerde bulunurken hücre duvarı sert dayanıklı ve cansız olarak bitki ve insanlarda bulunur. Farkları nedir? Kloroplast fotosentez yapar hücre duvarı yapmaz. kloroplast sadece bitkilerde bulunur hücre duvarı ise bitki ve insanlarda bulunur.

Neolitik Devrim

Neolitik Devrim İnsanın yoğun avcılık-toplayıcılıktan üretime, göçebelikten yerleşik yaşama geçtiği, MÖ yaklaşık 10.000 yıl öncesinden başlayan ve “İlk Üretimciliğe Geçiş Evresi” olarak da adlandırılan Neolitik Çağ’ın en önemli özelliği, besin sorunlarının çözümüyle gerçekleştirilen büyük bir “devrim” olmasıdır. Neolitik Çağ insanı, bazı bitkileri tarıma almış, birçok hayvanın da evcilleştirilmesini gerçekleştirmiş; avcılığın yerine hayvancılık, toplayıcılığın yerine ise tarım ya da rençberlik geçmiştir. İnsanoğlu ilk kez bu dönemde, doğa ile ilişkisini kendi lehine çevirmeyi başarmıştır. Üretimle birlikte gelen yerleşik yaşam, köylerin ve giderek kentlerin kurulmasına yol açmıştır. Arkeologlar tarafından, ilk kez bu çağda ortaya çıkan, besinlerin depolandığı, taşındığı, pişirildiği çanak çömlek yapımı kıstas alınarak, Çanak Çömleksiz ve Çanak Çömlekli diye iki alt döneme ayrılan Neolitik Çağ, Anadolu ve Trakya’da, bugüne kadar bilinen, 257 yerleşme ile temsil edilmektedir. Bu yerleşmeler arasında yer alan Çayönü (Diyarbakır), Cafer Höyük (Malatya), Aşıklı Höyük (Aksaray), Kuruçay (Burdur), Çatalhöyük (Konya) ve Hacılar (Burdur) gibi yerleşmeler, gerek küçük buluntuları, gerek mimari kalıntıları, gerekse o dönem insanının sanatsal, dinsel yaratımı açısından bu çağın en ilginç yerleşmelerinden bazılarıdır

Kayaçlar hakkında bilgiler

Kayaçlar hakkında bilgiler kayaç hakkında ansiklopedik bilgi Kayaç, bir ya da daha fazla mineralin bir araya gelmesiyle oluşmuş bütündür. Granit ve bazalt çeşitli minerallerden, kumtaşı değişik özelliklerde kum boyutundaki tanelerin sıklaşmasından, mermer ve kuvarsit tek bir mineralden oluşmuş kayaçlardır. Yerkabuğunu oluşturan 3 temel kayaç türü vardır: Tortul Magmatik Metamorfik (Başkalaşım) Magmatik kayaç yerin derinliklerinde bulunan çeşitli elementlerce zengin eriyik olan magmanın derinlerde ya da yüzeyde katılaşması sonucu oluşur. Metamorfik kayaçlar var olan magmatik ya da tortul kayacın yüksek sıcaklık ve basınç altında değişime uğraması sonucu oluşur. Tortul kayaçlar ise magmatik, metamorfik ya da tortul kayaçların ayrışması, aşınması ve bir çökelme havzasında birikmesi ve ardından taşlaşması sonucu oluşur. Magmatik ve metamorfik kayaçlar tüm yer yuvarının yüzde 95′ini meydana getirmesine karşın yer kabuğunun sadece yüzde 25′lik kısmını oluşturur. Kayaçlar sürekli döngü halindedir. Bir magmatik kayaç sıcaklık ve/veya basınç altında metamorfik kayaca, metamorfik bir kayaç sıcaklıkla eriyerek magmaya ardından da magmatik kayaca, hem magmatik kayaç hem de metamorfik kayaç ayrışarak tortul kayaca dönüşür. Buna kayaç döngüsü (bak. Kayaç Döngüsü) adı verilir. Kayaçlar oluşumları sırasındaki doğal ortamı yansıtan belgelerdir. Yer kabuğunun jeolojik gelişmesinin izleri kayaç üzerinde izlenmiştir. Bu nedenle onlar yer kabuğunun doğal belgeleri sayılır. Bugün yeryüzünde hüküm süren fiziksel olaylar, akarsuların aşındırma ve taşıma etkileri, çöllerin ve denizlerin değişik bölgelerinde farklı tortulların çökertilmesi, yeryüzünün değişik iklim kuşaklarının bulunması gibi jeolojik olayla bütün yer tarihi boyunca hep aynı şekilde, aynı düzende oluşmuştur. Yani eski jeolojik devirlere ait kayaçların oluşumu bugün yeryüzünde hüküm süren fiziksel olayların ışığı altında yorumlanabilir. Böylece kayaçlar oluşumu sırasında mevcut olan doğal ortamı aynen yansıtırlar. 1. Tortul Kayaçlar Su ve rüzgâr yeryüzünü değiştirebilir. Bu kuvvetler, kayaçları kırarak, küçük parçalara ayırır. Bu partiküller farklı yerlerde yerleşirler. Buralarda, küçük parçacıklar toparlanarak, basınç altında çimentolaşıp daha büyük kayaçları meydana getirirler. Bu kayaçlar, genellikle suda oluşur ve magmatik kayaçlardan daha yumuşaktırlar. Tortul kayaçlar, birçok tabakaları meydana getirir ve fosilce zengindir. Tortul kayaçlar tüm yeryuvarının %5′ini, yer kabuğunun ise yüzde 75′ini meydana getirir. Tortul kayaçların yüzde 95′i suda oluşmuştur. Tortul kayaçların kırıntılı, organik ve kimyasal olmak üzere üç tipi vardır: Kırıntılı tortul kayaçlar Organik tortul kayaçlar Kimyasal tortul kayaçlar 1.1. Kırıntılı Tortul Kayaçlar Çeşitli büyüklükteki taş ve mineral parçalarda karalardaki ve denizlerdeki tortullaşma havzalarını çökelmeleriyle meydana gelen taneli kayaçlardır. Değişik boyuttaki taneleri birbirleriyle çimento maddeleriyle birleşmeleri sonucu çimentolu kayaçlar kum taşı, kireç taşı gibi taneleri birbirine bağlayarak madde bulunmadığından çimentosuz tortul kayaçlar oluşur. Kırıntılı tortul kayaçlar tane çapı 2 mm’den büyük ve çakıl, moloz, konglomera gibi kayaçlardır. 2 mm’den 0,2 mm’ye kadar olan kısma kum, karışık kum, kumtaşı, kuvarsit, gibi kayaçlardır. Tane çapı 0,2 mm’den 0,02 m^’ye kadar olan kısım mil ondan daha küçükler genellikle mil+kil şeklinde geçer. organik tortullar çeşitli bitki ve hayvan kalıntılarını, uzun zaman eşliğinde fosilleşip başkalaşmalarıyla oluşurlar. En uzun sürede oluşan kayaçlardan biridir. Özellikle bitki fosillerinin oluştuğu alanlarda yoğunlukta olmaktadırlar. 1.2. Organik Tortul Kayaçlar Bitki ve hayvan kalıntılarının birikmesi sonucunda oluşur.Silisli, karbonatlı ve karbonlu organik tortul kayaç türleri vardır. 1.3. Kimyasal Tortul Kayaçlar Dolgun eriyiklerin çökelmesi sonucu meydana gelirler. Mağaralardaki sarkıt ve dikitler, deniz kıyılarındaki kireçli ve demirli oolitler, kapalı göllerin kenarlarındaki tuz oluşumları su kaynakları etrafındaki traverten oluşumları %35′i kadar kireç taşları oluşturur. Kireç taşları yapı taşı, stabilize malzeme, kireç yapımında ve döşemecilikte, çelik sanayiinde ve ilaç sanayiinde kullanılır. 2. Magmatik Kayaçlar Erimiş halde bulunan bir silikat hamuru durumunda olan magmanın yer kabuğunun derinliklerinde yavaş yavaş veya yeryüzünde aniden soğuması ile oluşurlar. Bu kayaçlar genel olarak kristallerde oluşmuş kütle halindeki kayaçlardır. Bu tür kayaçlar Dünya üzerinde çok fazla değildir. Bu kayaçlar magmanın soğuyarak katılaşması sonucu meydana gelirler. Yer kabuğunun yaklaşık olarak % 65′ini oluştururlar. Kökenlerini magma teşkil ettiğinden bunlara magmatik kayaç veya katılaşım kayaçları adı verilir. Plutonik kayaçlar (derinlik kayaçları) Volkanik kayaçlar (yüzey kayaçları) Damarlı kayaçlar 2.1. Plutonik Kayaçlar (Derinlik Kayaçları) Bunlar yalnızca kayaçların boş kısımlarını dolduran kristallerden oluşmuş, iri kristalli kayaçlardır. Granit örnek verilebilir. Magmanın soğuması ve katılaşması yavaş yavaş meydana geldiği için tam kristalli kayaçlardır. Kristalleşme dıştan içeriye doğru yavaş yavaş devam eder. 2.2. Volkanik Kayaçlar (Yüzey Kayaçları) Bu kayaçlara yüzey kayaçları da denir. Bunlar yarı kristalli çoğu kez gözle görülebilen çeşitli kristaller, kristal olmayan genellikle camsı hamur içinde dağılmış serpilmiş durumda bulunurlar. Andezit ve bazalt örnek verilebilir. İç püskürük ve dış püskürük olmak üzere 2′ye ayrılır. 2.3. Damarlı Kayaçlar Derinlik kayaçları ile yüzey kayaçları arasında bir geçiş safhasını oluşturur. Mikro kristallerdir. Diğer kayaçların yarık ve çatlaklarında yer alır. Genellikle içeriği silikatlerden oluşur. 3. Metamorfik (Başkalaşım) Kayaçlar Tortul veya magmatik kayaçların sıcaklık, basınç, gerilme ve kimyasal aktivitesi olan sıvıların etkisiyle değişmeleri, başkalaşımları sonucu oluşurlar. Genellikle kristallerin şistozite gibi paralel yapılar oluşturmasıyla karakteristiktirler. Metomorfizma yer kabuğunda ve yer kabuğunun derinliklerinde hüküm süren fiziksel ve kimyasal şartların etkisiyle kayaçlarda meydana gelen transformasyon olayıdır. Mineraller belirli bir sıcaklık ve basınç altında dengeli durumdadırlar. Eğer sıcaklık ve basınç değerlerinde bir artma veya değişme olmuşsa mineralde, başkalaşım gerçekeleşmiştir. Kömür yanardağ patlaması nedeniyle başkalaşıma uğrarsa ya da magmayla karşılaşırsa elmasa dönüşür.

Hücrenin Yapısı Hücre Çeşitleri

Hücrenin Yapısı Hücrenin Özellikleri Hücre Çeşitleri Hücre Nedir? Hücre Canlının tüm yaşam özelliklerini taşıyan ve uygun koşullarda yaşamını tek başına sürdürme yeteneğine sahip temel yapı ve işlem birimidir. Hücre, çok hücreli canlılardaki en küçük yaşam birimidir. Zooloji:Hayvan bilimi Botanik:Bitki bilimi Anatomi:Yapı bilimi.Vücudun iç yapısını inceler. Morfoloji:Şekil bilimi.Vücudun dış yapısını inceler. Histoloji:Doku bilimi. Sitoloji:Hücre bilimi. Protoloji:Tek hücrelileri inceler. İhtiyoloji:Balıkları inceler. Ornitoloji:Kuşları inceler. Entamoloji:Böcekleri inceler. Ekoloji:Çevre bilimi. Taksonomi:Sınıflandırma bilimi. Genetik:Gen bilimi Hücre teorisi Bütün canlılar hücrelerden meydana gelmiştir. Hücreler bağımsız hareket ettikleri halde birlikte iş görürler. Hücreler bölünerek çoğalırlar. Tek hücrelilerde bütün olaylar hücre içerisinde gerçekleşir.İş bölümü ve doku oluşumu yoktur.Çok hücrelilerde bütün olaylar hücre grupları arasındaki iş bölümü ile olur. En basit çok hücreli yada en karmaşık tek hücreli Volvox’ tur. Volvox’ ta işbölümü vardır ama doku oluşumu yoktur. Tek hücrelilerin oluşturduğu topluluğa koloni denir. Bilinen en büyük hücre deve kuşu yumurtasıdır.Bilinen en uzun hücre ise sinir hücresidir. Hücre 3 kısımda incelenir.1) Hücre zarı 2) Sitoplazma 3) Çekirdek HÜCRE ZARI Yağ,protein az miktarda karbonhidrattan oluşur.Hücre zarının yapısı akıcı-mozaik zar modeli ile açıklanır.Bu modele göre zar; yağ denizinde yüzen proteinlerden oluşmuştur. Karbonhidratlar hücre zarındaki yağlarla birleşerek glikolipid, proteinlerle birleşerek glikoprotein şeklinde bulunur.Bunun sağladığı avantaj ise hücrelerin birbirini tanıması ve bağışıklıktır.Hücre zarının özgüllüğünü veren kimyasal madde glikoproteindir.Glikolipidi ve glikoproteini golgi sentezler. Madde giriş-çıkışı proteinler üzerindeki porlardan olur. Zarın özellikleri : Canlıdır,saydamdır,esnektir ve seçici geçirgendir. Zardaki proteinler enzim görevi yapar. Zarın görevleri : Hücreyi dağılmaktan korur.Hücreye şekil verir.Hücreyi dış etkilerden korur.Madde alışverişini sağlar. Zarın seçici-geçirgen olması onun canlı olduğunu gösterir. Hücre çeperi cansızdır,esnek değildir,tam geçirgendir.Hücrenin dayanıklılığını arttırır, hücreye şekil verir.Üzerindeki deliklere geçit denir.Selülozik yapıdadır.Prokaryot hücrelerde de bulunur ama yapısı selülozik değildir.

Arı türleri ve özellikleri

Arı türleri ve özellikleri Arı zar kanatlı hayvanlar sınıfından olup küçük kanatlı hayvanlardır. Arı (Apoidea) takımının birer üyesidir. Arı çeşitlerinin genel özelikleri aynı olsa da aslından birbirinden çok farklı özellikleri bulunur. Arı yaşadığı yere ve türüne bağlı olarak farklı boy ve yapıda olabilmektedir. Genel olarak arının boyu 2 – 4cm kadardır. Arı bedeninin alt kısmında 6 ayağı bulunur ve ayakları üzerinde polen taşıyıcı kısımlar bulunur. Baş kısmında kesici bir ağız, 1 çift anten ve dışa patlak biçimde 2 adet göz bulunur. Arının bazı türleri insanlar tarafından evcileştirilmiş ve yetiştiriciliği yapılmaktadır. Bu Arı çeşidi bal arısıdır. Bal arısı insanlar için faydalı bir böcektir ve insanların besin kaynağı olan balın üretimi için beslenir. Bu arılar insanlar tarafından kovan içinde beslenir. Bal arısı doğal ortamda; ağaçlar üzerinde, ağaç köklerinde, mağara içlerinde ve kaya yarıklarında yuva yaparlar. Genel olarak bir kraliçe Arı bulunur ve diğer arılar onun etrafında koloni oluştururlar. Bu bakımdan bal arısı asla ilaçlanmaz ve yok edilmez. İnsanlara en çok zarar veren Arı çeşidi yaban arısı ve türleridir. Yaban arısı diğer türlerine oranla büyük yapıdadır. Arılar türlerine bağlı olarak farlı renkte olabilirler bazı arılar sarı, bazıları kahverengi, bazıları alacalı olurlar kısacası her renkte Arı bulmak mümkündür. Arılar bir koloni şeklinde yaşarlar ve bir koloni içindeki her arının kendine göre işi vardır ve her Arı farklı görevler yapar. Arıların bazıları yuva yapar, bazıları yiyecek taşır, bazı arılar petek örer, bazıları su taşır, bazıları da savaşçıdır. Yaban arısı zehirli bir böcektir. Yaban arısının kuyruk kısmında bir zehir iğnesi bulunur ve bu sayede kendisine zarar veren canlılara saldırıp iğnesi ile sokar. Yaban arısı insanların besinleri olan meyve sebze çiçeklerine konup bunların suyunu çeker ve bu meyve özü ile beslenir. Yaban arısı bunu yaptığında çiçeklerin kurumasına neden olur ve meyve ve sebzelerin ürün vermesi kıtlaşır. Böylece ekinlere oldukça zarar verirler. Yaban arısı yuvasını genellikle toprak altına yapar fakat bazı yaban arısı türleri yuvalarını ağaç dallarına ve evlerin çatı kısımlarına yaparlar. Yaban arısının zehri çok güçlüdür ve insanı ısırdığında ciddi sıkıntılar verebilir. Yaban arısı her yönüyle insana zarar verir. Bazı yaban arısı türleri bal arılarının kovanlarına dalarak bu arıları kaçırıp yerler. Buda Arı yetiştiricileri için çok büyük zarar demektir. Bunun içindir ki yaban arısı görüldüğü yerde mutlaka ilaçlanmalı ve bununla mücadele edilmeli. Arılar kendisine tehlike geldiğini sezinlediğinde toplu halde saldırıya geçerler. Ve kendisine zarar veren canlıyı defalarca ısırırlar. Arı saldırısına uğrayan insan birkaç yaban arısı tarafından sokulursa ölüm tehlikesi geçirebilir. Arı saldırısına maruz kalan insan hiç zaman kaybetmeden en yakın sağlık kuruluşuna başvurmalı. Evde veya çevrenizde yaban arısı kolonisi varsa mutlaka önlemini alın. Bu arılar için en ekonomik ve en tehlikesiz yöntem ilaçlama yöntemidir. İlaçlama hizmeti için her zaman tüm müşterilerimizin yanındayız. Arı ilaçlaması tehlikelidir. Arı ilaçlamasını kendi başınıza yapmayın mutlaka profesyonel yardım alın. Arı çeşitleri: Bal arısı (Apis mellifera) 1,2 cm uzunluğundadır. Baş ve göğüs bölümü az çok kıllıdır ve genellikle sarı tonlardaki rengi soydan soya değişir. İki büyük bileşik göz, ve üç basit göz, başın tepesinde yer alır. Koku alıcı iki duyarlı anten de keskin görme duyusuna yardımcı olur. Bal arıları toplu halde yaşayan canlılardır ve kovanda yaşamın devamlılığını sağlamak için hep birlikte çalışırlar. Bir kovanda işçi arılar, ana arı ve erkek arılar bulunur. İşçi arılar kovandaki bütün işleri üstlenmişlerdir ve büyüdükleri hücreden çıktıkları andan itibaren gelişimleri ile orantılı olarak kovan içindeki görevleri de değişir. İşçi arılar yaşamları boyunca kovan içindeki her türlü işle ilgilenmiş olurlar. İlk üç günleri kovan temizleyicisi olarak geçer. Kraliçe ve işçi arıların iğnesi olduğu halde bal yapmayan erkek arılar iğnesizdir. Erkek arıların spermiyle döllenen Kraliçe yumurtalarının gelişmesiyle dişi arılar, işçilerin yumurtalarından ise erkek arılar oluşur. Kraliçe arı larva halinden itibaren işçi arıların tükürük bezlerince salgılanan arısütüyle beslenerek anaarı haline gelir. Ana Arı Kraliçe olarak da bilinen ana arı, ana arı hücresine bırakılan döllü bir yumurtanın larva döneminde, işçi arı olacak larvaya göre daha sık ve daha zengin gıda (arı sütü) ile özel beslenmesi sonucunda yumurtadan yetişkine toplam 16 günde oluşur.Arı kolonilerinin her birinde sadece bir kraliçe bulunur ve bu kraliçe arı diğer dişilere göre daha büyüktür. Temel görevi ise yumurtlamaktır. Üreme sadece kraliçe arı vasıtasıyla olur, onun dışında diğer işçi arılar erkeklerle çiftleşemezler. Kraliçe, yumurtlamadan başka, koloninin bütünlüğünü ve kovandaki sistemin işleyişini sağlayan önemli maddeler de salgılar. Kaliteli ve genç bir ana arı, diğer kovan içi ve kovan dışı şartlar da elverişli ise günde 2000 dolayında yumurta yumurtlayabilir. İşçi Arı Kovan temizliği arıların ve larvaların sağlığı açısından çok önemlidir. Arılar kovanda gereksiz gördükleri her şeyi dışarı taşırlar, taşıyamayacakları kadar büyük olan ve kovana dışarıdan giren böcekleri de öldürürler ve propolis ile kaplayarak bir nevi mumyalama işlemi yaparlar. Propolisin özelliği, içinde bakteri barınamamasıdır. Yani mumyalama işi için ideal bir maddedir. Arılar 3. günden sonraki bir hafta boyunca ise adeta dadılık yaparlar. Vücutlarındaki bazı salgı bezlerinin harekete geçmesi üzerine, larvaların bakımı işine yönelirler. Larvaların bütün bakımıyla 3 ila 10 günlük arılar ilgilenirler. Larvaların kimini arı sütüyle, kimini de bal ve çiçek tozu karışımıyla beslerler. 10. gününden itibaren işçilerin karnındaki balmumu bezleri gelişmeye başlar ve balmumu yapacak hale gelirler. İşçi arılar artık balmumuyla petek inşa eden inşaat işçileridirler. Arılar 10 gün boyunca petek üretimine devam ederler. Ama doğumlarının 20. gününde yine görev değiştirirler. Bu kez kovan girişinde gardiyanlık yaparlar. Arıların vücudunda yine bir değişim olur ve iğne bezleri zehir üretmeye başlar ve gardiyan olan arılar kovan kapısında nöbet tutarak davetsiz misafirlerin içeri girmesini engellerler. Erkek Arı Dişilerden iridirler ama ne iğneleri vardır, ne de kendileri için besin toplayabilecek organları. Tek fonksiyonları kraliçeyi döllemektir. Kovanda petek örme, yiyecek toplama, arı sütü üretme, kovan ısısını düzenleme, temizlik, savunma gibi akla gelebilecek tüm işleri ise işçi arılar yaparlar. Bir kolonide sayıları 10.000 ile 80.000 arasında değişen arı yaşar. Bir arada yaşayan arı sayısının fazlalığına rağmen aralarındaki kusursuz iş bölümü ve disiplin sayesinde, kovandaki işlerde hiçbir aksama olmaz ve kovan içinde hiçbir kargaşa da yaşanmaz. Dış görünüş olarak arılar birbirlerine çok benzerler. Bu benzerliğe rağmen kovana giren herhangi bir yabancı arı tanınır ve kovandan dışarı atılır ya da öldürülür. Her kovanda kraliçenin salgıladığı kimyasal bir madde vardır ve bu madde kovandaki bütün arılar tarafından bilinir. Ayrıca kovandaki bütün arılar da bu maddeyi kraliçeden alırlar yani kraliçe ile aynı kokuya sahip olurlar. İşte bu madde sayesinde aynı kolonideki bütün bireyler birbirlerini kolaylıkla tanırlar. Arılar toplam altı haftalık hayatlarının kalan bölümünde çiçekleri araştıran birer balözü toplayıcısı olurlar. İşçi arılar kovandaki bütün bu işleri yaparken kraliçe arıya düşen görev sadece üremektir. Kraliçe arı bütün ömrü boyunca hiç durmadan yumurtlar, ve bütün ihtiyaçları işçi arılar tarafından karşılanır. Anaarılar 16 günde, işçiler üç haftada, erkek arılar ise işçilerden günlerce sonra erişkin dumuna gelebilir. Daha sonra erişkin anaarılar, içlerinden yalnızca bir tanesi kovanda kalıncaya değin kıyasıya dövüşürler. Bu yeni anaarı kovanın eski anaarısına saldırır. O da yeni bir koloni kurmak üzere bir sürüyle birlikte kovanı terk eder. Buna arıcılıkta oğul verme denir. Bu şekilde arı kolonisi ikiye bölünmüş olur.

Atatürk Resimleri

Atatürk Resimleri Atatürk Resmi · Mustafa Kemal · Renkli Atatürk Resimleri · Atatürk Resimleri

Atatürkün Gençliğe Hitabesinin Anlamı nedir

Atatürkün Gençliğe Hitabesinin Anlamı nedir özet Ey Türk gençliği! Türk gençlerine Türk ifadesiyle seslenerek, gençlere kimliklerini, mensup oldukları ulusun kökenini, tarihini, kültürünü hatırlatıyor. Birinci görevin Türk bağımsızlığını, Türk cumhuriyetini sonsuza kadar korumak ve savunmaktır. Türk gençliğinin hayatlarındaki önem sırasına göre öncelikli ilk görevleri Atatürkün vurguladığı gibi bağımsızlığımızın iç ve dış düşmanlara karşı, Cumhuriyet rejiminin iç ve dış düşmanlara karşı korunulması ve savunulmasıdır. Varlığının ve geleceğinin tek temeli budur. Bu temel senin en değerli hazinendir. Gelecekte bile, seni bu hazineden yoksun bırakmak isteyecek iç ve dış düşmanların olacaktır. Birgün bağımsızlık ve cumhuriyeti savunmak zorunluluğuna düşersen, göreve atılmak için, bulunduğun durumun olanak ve şartlarını düşünmeyeceksin! Bu olanak ve şartlar, çok elverişsiz bir özellikte ortaya çıkabilir. Bağımsızlık ve cumhuriyetini yok etmek isteyecek düşmanlar, bütün dünyada eşi görülmemiş bir galibiyetin temsilcisi olabilirler. Zorla ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri ele geçirilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve ülkenin her köşesi eylemli olarak ele geçirilmiş olabilir. Bütün bu koşullardan daha acı ve daha tehlikeli olmak üzere, ülkenin içinde iktidara sahip olanlar duyarsızlık, sapkınlık ve hatta ihanet içinde bulunabilirler. Üstelik bu iktidar sahipleri, kişisel çıkarlarını işgalcilerin siyasi istekleriyle birleştirebilirler. Ulus fakirlik ve çaresizlik içinde yorgun ve bitkin düşmüş olabilir. Türk kimliğiyle bu topraklarda özgür ve bağımsız olarak yaşayabilmemizin temeli Türkiye Cumhuriyeti Devletinin bağımsızlığının savunulması ve yönetim biçiminin korunulmasıdır.Öyleyse en değerli hazinemiz bağımsızlığımız ve Cumhuriyet tarzı yönetim biçimimizdir. Bu hazineyi kaybedersek her şeyimizi onurumuzu, şerefimizi, hayatımızı da kaybederiz.Türkiye cumhuriyetinin varlığı bağımsızlığı barış anlaşmasıyla düşman ülkeler tarafından tescil edilmiş yönetim biçimiz TBMM tarafından kabul edilip ilan edilmiş olmasına rağmen ileride bile yurt içinde ve yurt dışında Türkiye Cumhuriyetinin Bağımsızlığını ortadan kaldırmak yönetim biçimini değiştirmek isteyecek odakların, şahısların, devletlerin var olacağı hatırlatılıyor, vurgulanıyor.İleride bir gün Türk Gençliği bağımsızlığımızı ve yönetim biçimimizi korumak ve savunmak zorunda kalırsa göreve başlamak için Türk Gençliği, içinde bulunduğu ülke şartları ve kendi öznel koşullara bakmaksızın, düşünmeksizin, korkmadan göreve atılmalıdır. Ey Türk geleceğinin evladı! İşte, bu durum ve şartlar içinde bile görevin Türk bağımsızlık ve cumhuriyetini kurtarmaktır. Atatürk Türk Gençliğine vasiyetine son verirken Türk gençliğine görevini bir kez daha hatırlatıyor. İşte ifadesiyle yazısına son vermeye başlıyor. Bütün Gençliğe Hitabe boyunca anlatılan korkunç şartlara rağmen Türk Gençliğinin görevinin Türkiye Cumhuriyeti bağımsızlığının ve rejiminin korunması, kurtarılması olduğunu bir kez daha anlatılıyor vurgulanıyor. Gereksinim duyduğun güç damarlarındaki asil kanda bulunmaktadır! Bütün Gençliğe Hitabe boyunca anlatılan tüm olumsuz koşul ve durumlarda dahi Türk Gençliğinin görevi vatanı kurtarmaktır. Türk Gençliğinin bir işgal durumunda ihtiyaç duyacağı güç Damarlarındaki Asil kanda mevcuttur. Asil kan ifadesiyle anlatılmak istenen şey Türk Milletinin şeref ve başarı dolu tarihidir.

Kurtuluş Savaşı Öncesi Yapılan Kongreler Nelerdir

Kurtuluş Savaşı Öncesi Yapılan Kongreler Nelerdir,

 

Kurtuluş Savaşı Öncesi Yapılan Kongreler Ve Toplantılar

 
Kurtuluş Savaşı (İstiklal Harbi), 1. Dünya Savaşı’ndan yenik çıkmış Osmanlı İmparatorluğu’nun savaşı kazanan devletlerce paylaşılmasına karşı Türk ulusunun verdiği mücadeledir.
 
 
Kurtuluş Savaşı’nda yapılan Kongre ve Toplantılar
 
 
 
  • Kongreler ve Cemiyetler
  • Mustafa Kemal’in İstanbul’a gelmesi
  • Mustafa Kemal’in Anadolu’ya gönderilmesi
  • Amasya Genelgesi
  • Erzurum Kongresi
  • Balıkesir Kongresi
  • Alaşehir Kongresi
  • Sivas Kongresi
  • Amasya Protokolü
  • Savaş öncesi kongreler

Tanzimat Fermanı Özellikleri

Tanzimat Fermanı Özellikleri
Tanzimat Fermanı Nedir
Tanzimât, Osmanlı İmparatorluğu’nda 1839 yılında Tanzimât Fermânı olarak bilinen Gülhane Hatt-ı Şerif-î’nin okunmasıyla başlayan modernleşme ve yenileşme döneminin adıdır. Sözcük anlamı “düzenlemeler, reformlar” demektir. Batı dillerinde genellikle Osmanlı Reformu (İng: the Ottoman Reform) deyimi kullanılmaktadır.[1]
Tanzimât Dönemi 1876′da II. Abdülhamit’in tahta çıkması ve Meşrutiyet’in ilânıyla sona ermiş kabul edilir. Ancak genel anlamda Osmanlı Reformunun 1922′de Osmanlı Devletinin sona ermesine dek sürdüğü de söylenebilir.
Tanzimât çağının önde gelen siyasi liderleri 1839-1855 döneminde Mustafa Reşit Paşa, 1850′lerin başından 1871′e kadar da Mehmed Emin Âli Paşa ve Keçecizade Fuat Paşa’dır. Fuat Paşa’nın 1868′de, Âli Paşa’nın 1871′de ölümünden sonra reform süreci krize girmiş ve uzun süren bir siyasi istikrarsızlık dönemi yaşanmıştır.
Tanzimât’ın başlangıcı III. Selim (1789-1807) veya II. Mahmut (1808-1839) dönemine indirilebilir. Birçok tarihçiye göre Yeniçeri Ocağı’nın 1826′da lağvı (Vaka-i Hayriye) reform hamlesinin asıl başlangıç noktasıdır.
Tanzimat Fermanı Özellikleri
  • En önemli özelliği padişahın yetkilerini sınırlandırması ve kanunların her gücün üstünde
olduğunun ifade edilmesidir.
  • Tanzimat FermanıAnayasacılığıa Ve Demokrasiye (hukuk devletine, yani hukukun üstünlüğü esasına
dayanan devlet anlayışına)geçişin (Batılaşmanın) ilk aşamasıdır.
  • Bu fermanın hazırlanmasında halkın bir rolü ve baskısı yoktur. Padişah Abdülmecit, Mustafa Reşid
Paşanın telkiniyle Mısır meselesinde Avrupa devletlerinin desteğini kazanmak için bu fermanı
ilan etmiştir.

Gazların Hacmi varmıdır

Gazların Hacmi varmıdır
Gazların Hacmi nedir
Gazların Hacmi
Gaz halindeki maddelerin belirli bir şekli ve hacmi yoktur.

Kare Prizma Nedir Kare Prizmanın Açılımı

Kare Prizma Nedir Kare Prizmanın Açılımı
Kare dik prizma tabanları eş ve birbirine paralel olan karelerden oluşan, yan yüzleri eş dikdörtgenlerden oluşan kapalı şekildir. Alt taban ve üst taban olmak üzere iki tabanı ve dört tane yan yüzü vardır. Aşağıda kare dik prizmanın kapalı ve açık hali verilmiştir.
Tabanı kare olan prizmalara kare prizma denir. Yan yüzü dört adet eş dikdörtgenden oluşur
Dik Prizmanın Açılımı
Alt ve üst tabanları paralel eş şekillerden oluşan cisimlere prizma denir. Yan yüzeyleri taban düzlemine dik olan prizmalara dik prizma adı verilir.
Kare dik prizma tabanları eş ve birbirine paralel olan karelerden oluşan, yan yüzleri eş dikdörtgenlerden oluşan kapalı şekildir. Alt taban ve üst taban olmak üzere iki tabanı ve dört tane yan yüzü vardır. Aşağıda kare dik prizmanın kapalı ve açık hali verilmiştir.
Tabanı kare olan prizmalara kare prizma denir. Yan yüzü dört adet eş dikdörtgenden oluşur.
Taban yüzeyi Eşkenar Üçgen(bir kenarı a ) olan prizmanın yüzey alanı :
(a2 . kök3 )/2 + 3.a.h
Eşkenar üçgen prizmanın hacmi: (a2 . kök3 . h) /4
Genel hacim formülü: A(ABC).h
Altıgen altı köşesi,altı açısı ve altı kenarı olan bir çokgendir. Dış açıları toplamı 360 derecedir. Düzgün altıgen tüm açıları eş ve tüm kenar uzunlukları birbirine eş olan çokgendir. Düzgün altıgen birbirine eş 6 adet eşkenar üçgenden oluşur. Düzgün altıgenin bir iç açısı 120 derece olup, bir dış açısı da 60 derecedir.

Kayaç Grupları Kayaç Çeşitleri

Kayaç Grupları Kayaç Çeşitleri
Kayaç, bir ya da daha fazla mineralin bir araya gelmesiyle oluşmuş bütündür. Granit ve bazalt çeşitli minerallerden, kumtaşı değişik özelliklerde kum boyutundaki tanelerin sıklaşmasından, mermer ve kuvarsit tek bir mineralden oluşmuş kayaçlardır.
Oluşumuna Göre Kayaçlar
Kayaçların ana kökeni magmadır. Ama magmanın zamanla yüzeye çıkması ve kayaçların parçalanması , yüksek basınç altında kalması yada tekrar tortulaşmalarıyla farklı özelliklere sahip kayaç grupları ortaya çıkmıştır. Kayaçlar oluşumları ve yapısal özelliklerine göre püskürük , tortul ve başkalaşım kayaçları olmak üzere üç ana gruba ayrılır.
1 – PÜSKÜRÜK ( MAGMATİK = KATILAŞIM ) KAYAÇLAR : Bu kayaçlar manto tabakasındaki ergimiş magmanın yerkabuğunun içine sokularak ya da yeryüzüne çıkarak soğumasıyla oluşurlar. Püskürük kayaçların özellikleri , bu kayaçları meydana getiren minerallerin cinsine ve katılaştıkları yere göre değişir. Örneğin , yer kabuğunun içinde soğuyan magma , yavaş yavaş soğuduğu için iri kristallidir. Çünkü , kristallerin erime sıcaklıkları farklı olduğu için soğuma sürecinde farklı aralıklarla katılaşırlar. Buna karşılık yeryüzüne çıkarak hava ile temas eden lavlar hızla soğudukları için ince kristalli ve camsı bir özellik gösterirler. Püskürük kayaçlar soğudukları yere göre iç ve dış püskürük kayaçlar olmak üzere iki gruba ayrılır :
A – İÇ PÜSKÜRÜK KAYAÇLAR : Yer kabuğunun derinliklerinden yeryüzüne doğru ilerleyen magmanın , yeryüzüne ulaşamadan yer kabuğunun derinliklerinde katılaşmasıyla oluşurlar ve ancak üzerlerindeki kayaç tabakalarının zamanla aşınmasıyla yer yüzeyine ulaşırlar. Başlıca iç püskürük kayaçlar ; granit , siyenit , diorit ve gabro’dur.
Bir iç püskürük taşı olan granit kendine özgü yüzey şekilleri oluşturmasıyla diğer kayaç türlerinden ayrılır. Kütle halindeki granitler , fiziksel ve kimyasal ayrışmaya uğradıklarında değişik şekil ve boyutlarda bloklara dönüşür. Granitlerin ayrışması sonucu yer yer birbiri üzerinde irili ufaklı ve köşeleri yuvarlaklaştırılmış bloklardan oluşan bir topoğrafya şekli meydana gelir. Buna TOR TOPOĞRAFYASI denir. Tor topoğrafya şekillerinde granitin çatlaklı olup olmaması gibi kayaç özellikleri yanı sıra iklim şartları da etkilidir. Granit , dayanıklı ve sert olması nedeniyle birçok tarihi yapıda kullanılmıştır. Mısır piramitlerinin günümüze kadar gelmesinde bu özelliği etkili olmuştur. Günümüzde de işlendikten sonra zeminlerin kaplanmasında kullanılır.
B – DIŞ PÜSKÜRÜK KAYAÇLAR : Magmanın yer kabuğunu yarıp yeryüzüne çıkarak soğumasıyla oluşurlar. Başlıca dış püskürük kayaçlar ; bazalt , andezit , volkan camı ( obsidiyen ) , tüf , trakit , incitaşı , katrantaşı ve süngertaşı’dır. Kristalli olmaları ve kütle halinde bulunmaları ortak özellikleridir.
Volkanik faaliyet sırasında çıkan küllerin üst üste birikmesiyle oluşan tüfler , aşınmaya karşı fazla dirençli değildir. Bu nedenle tüflü yamaçlardan inen selinti suları tüfleri kolayca aşındırırken , tüflerin arasında bulunan bazalt ve andezit gibi dirençli kayaçları ve bunların altındaki tüflü kısımları aşındıramaz. Böylece peri bacaları oluşur. Volkanik tüfler , yurdumuzda Nevşehir – Ürgüp – Göreme yöresinde karakteristik yüzey şekillerinin gelişmesine neden olmaktadır.

Hücre Modeli örnekleri

Hücre Modeli örnekleri, Hücre Modelinin yapılışı Hücre Modeli Nasıl Yapılır ? Bir hücre modeli yapmak için gereken malzemeler ve Hücre Modeli deneyi..


türkçe arapça mevsimler aylar

türkçe arapça mevsimler aylar AYLAR………… ŞUHİRUS SENETİL – Ocak……….. Kanunussani Şubat………. Şubat Mart……….. Azar Nisan………. Nisan Mayıs……….. Eyyar Haziran……….. Haziran Temmuz……….. Temmuz Ağustos……….. Ab Eylül……….. Eylül Ekim ……….Teşrinulevvel Kasım………. Teşrinussani Aralık………. Kanunulevvel HAFTANIN GÜNLERİ………. EYYAMÜL USBÜ’ – Pazartesi Günü………. yevmul- isneyn………. يَوْمُ الْإِثْنَيْنِ Sali günü………. yevmul- sülasa ………. يَوْمُ الثُّلَاثَاءِ Carsamba günü………. yevmul- erbi’a………. يَوْمُ الْأَرْبِعَاءِ Persembe günü………. yevmul- hamis………. يَوْمُ الْخَمِيسِ Cuma günü………. yevmul- cum’a………. يَوْمُ الْجُمْعَةِ Cumaretsi günü………. yevmus- sebt………. يَوْمُ السَّبْتِ Pazar günü………. yevmul-ehad……….. يَوْمُ الْأَحَدِ MEVSİMLER EL FUSİL – İlkbahar………. Errabi’ Yaz………. Essayf Güz………. Elharif Kış………. Eş şita’ AYLAR [HİCRİ YILA GÖRE] ŞUHİRUS SENETİL HİCRİYYE – Muharrem………. El Muharrem Sefer………. Safer Rebiulevvel………. Rabi’ul avval Rebiussani………. Rabi’us sani Cumadel ula………. Cumadel üla Cumadel ahira………. Cumadel ahira Receb………. Receb Şaban………. Şa’ban Ramazan………. Ramedan Şevval………. Şevval Zil ka’de………. Zulkı’de Zil Hicce………. Zulhicce Gün………. yevm………. يَوْمٌ Bugün………. El yevmu………. اَلْيَوْمُ Her gün………. Külle yevmin………. كُلَّ يَوْمٍ Bütün gün………. Külle yevmi………. كُلَّ الْيَوْمِ Yarın ……….gaden………. غَدًا Öbür gün………. ba’de gadin………. بَعْدَ غَدٍ Dün………. emsi………. أَمْسٍ. Evvelki gün………. Emsul evvel………. أَمْسُ الْأَوَّلِ Hafta………. usbuuun………. أُسْبُُوعٌ Bu hafta………. Hazel-usbuuu………. هَذَا الْأُسْبُوعُ Bu hafta………. El usbuuu-l halii………. اَلْأُسْبُوعُ الْحَالِي Geçen hafta………. El-usbuuu-l mazii………. اَلْأُسْبُوعُ الْمَاضِي Gelecek hafta………. El usbuuu-l kaadimu………. اَلْأُسْبُوعُ الْقَادِمُ Pazar günü ne yapacaksın?………. Maze tefalü yevme-l ehadi)………. مَاذَا تَفْعَلُ يَوْمَ الْأَحَدِ؟ Dedemi ziyaret edeceğim……….. Ezuuru ceddii………. أَزُورُ جَدِّي. Pazartesi?………. ve-l isneyni………. وا الْإِثْنَيْنِ؟ Pazartesi ve Salı günleri çalışıyorum……….. İşteğilü yevme-l isneyni ves-sulesaü………. أَشْتَغِلُ يَوْمَ الْإِثْنَيْنِ وَ الثُّلَاثَاءِ. Çarşamba günü?………. ve-l erbaau………. وَ الْأَرْبِعَاءِ؟ Ya Cuma günü?……….. Ve yevmu-l cum’ati………. وَ يَوْمُ الْجُمْعَةِ؟ Cuma günü dinleniyorum……….. Esteriihu yevme cum’ati………. أَسْتَرِيحُ يَوْمَ الْجُمْعَةِ. Ya Cumartesi?………. Ves-sebti……….. وَ السَّبْةِ؟ VAKİTLER……….. EL EVKAT – Sabah………. Subh Akşam………. Mesa’ Gündüz………. Nehar Gece………. Leyl Sene………. Sene Gün………. Yevm Her gün………. Külle yevm Her hafta………. Kullu usbu Şimdi………. El’an Bugün………. El yevm Yarın………. Ğaden Yarın ……….Bukre Yarın sabah………. Sabaha ğad Dün………. Ems Gece-Gündüz………. Leyle-nehara Gelecek hafta………. Fil usbuil kadim Gelecek ay………. Fiş şehril kadim Öğleden sonra………. ba’dez-zuhri………. بَعْدَ الظُّهْرِ

Zazaki Dilinde Hayvanlar – Zazaca Hayvan İsimleri

Zazaki Dilinde Hayvanlar – Zazaca Hayvan İsimleri Zazaca, Türkiye’de üç ilde Elazığ, Tunceli ve Bingöl’de en fazla konuşulan dildir> Bu illrin dışında Erzincan , Diyarbakır,Sivas, Muş, Urfa, Adıyaman, Malatya,Batman, Bitlis, Kayseri, Aksaray gibi illerin bazı bölgelerinde konuşulur> Zazalar kendi dillerini genellikle Zazaki olarak adlandırırlar ve dilbiliminde de daha çok Zazaki (Zazaish, Zazaische) ve Dımli olarak tanınır> Bunun yanında Kırmancki, Dımılki, Zonê Ma, Zıwanê Ma, Dêsımki, gibi kavramlar da Zazaca’nın diğer yerel adlandırmalarıdır> Miyeshnê – koyunlar 1> Bermak (m-n): Yeni dogmus süt kuzusu 2> Vare (n): Erkek kuzu 3> Vara (m): Disi kuzu 4> Kavîr (m-n): Iki yasindaki kuzu 5> Bîrînd (m): 3 yasindaki koyun 6> Hogeç (n): 3 yasindaki koc 7> Miy (m): Koyun 8> Veşt (n): Koc 9> Bîzye (n): Eril keci yavrusu 10> Bizya (m): disi keci yavrusu 11> Bizyi (z): oglaklar 12> Tuşk (n-m): 2 yasindaki keci 13> Kahar (m): 3 yasindaki keci 14> Bîz (m): Keci Eril: Bermak-vare-kavîr-hogeç-Veşt Disi:Bermak-vara-kavir-bîrînd-miy Eril:Bîzye-tuşk Disi:Bizya-tuşk-kahar-bîz Dewar – Büyük Bas Hayvan 15> Guelîk (m-n): Dana 16> Muêzîk (m-n): Iki yasindaki sigir 17> Kelî (n): Erkek sigir 18> Kela (m): Disi sigir 19> Neyel (m): 3 yasindaki inek 20> Viştra (n):En az 3 yasinda erkek sigir 21> Manga (m): Inek 22> Ga (n): Öküz 23> Cambuz (m-n): Manda Eril: Guelîk-Muêzîk-Kelî-Viştra-Ga Disil: Guelîk-Muêzîk-Kela-Neyel-Manga 24> Kurrî (n): erkek sipa 25> Kurra (m): disi sipa 26> Her (m-n): Esek 27> Manker (m): disi esek 28> Qantîr (n-m): katir 29> Astuar (n-m): At 30> Mayîn (m): disi at 31> Cane (n): Erkek Tay 32> Cana (m): Disi Tay 33> Kîrte (n): Eril köpek yavrusu 34> Kîrta (m): Disi köpek yavrusu 35> Boci (n): 1 yasindaki kopek 36> Kutîk (n): Erkek Köpek 37> Del (m): Disi kopek 38> Pisîng (m-n): Kedi 39> Xuene (n): Erkek kedi

ispanyolca kelimeler – ispanyolca sözler

ispanyolca kelimeler – ispanyolca sözler Cita:Randevu Yo tengo una cita con el dentista Dişçi ile randevum var> Dibujar: Çizmek, Resmetmek Los estudiantes dibujan al profesor en los cuadernos Öğrenciler, defterlerine öğretmeni çizdiler resmettiler> De vez en cuando: bazı bazı, arada sırada, bazen De vez en cuando hay que sonreir a la vida Arada sırada gülümsemek gerek hayata> A pesar de: – e rağmen A pesar de todo, la vida sigue siendo bella Herşeye rağmen hayat güzelliğini korumaya devam ediyor> Sık karşılaşılan bir başka kullanımı “que” li kullanımı: Siempre estoy cansado, a pesar de que duermo bien> İyi uyumama rağmen her zaman yorgun oluyorum> Dikkat edelim: Bazen a pesar de que kalıbından sonra gelen fiil subjuntivo kalıbında çekilmiş olabilir, görünce şaşırmayın> A pesar de ile subjuntivo değil indicativo kullanmanızdır> Subjintivo kullanılması gereken cümlelere “Aunque” ile başlamak daha bir caizdir> Yani: A pesar de que seas turco no sabes hablar bien turco değil Aunque seas turco no sabes hablar bien turco demeliyiz> A pesar de que ve aunque> Darse cuenta: Fark etmek, farkına varmak Engañar: Aldatmak, kandırmak No te das cuenta todavia, que el esta engañandote desde hace un año>? Onun seni bir yıldan beri aldattığını hala farkedemiyor musun? İspanyolca günlük konuşma dilinde en çok karşılaşılan bir başka kelime de (aslında bir kalıp da diyebiliriz)”no> ni>” dir> Bu kalıbın kullanım alanı şöyledir> Diyelim ki birisi size sordu> “Alman mısınız yoksa Fransız mı?” Ama siz bir Türk olarak ikisi birden değilsiniz> Hayır ben Alman değilim ve hayır ben Fransız da değilim diye uzun bir cümle kurmak yerine Ne Almanım ne de Fransızım derken bu kalıbı kullanabilirsiniz> Yani: NO soy Aleman Nİ Frances Ne Almanım ne de Fransız> Örnekleri çoğaltırsam sanırım daha bir netleşecek> No eres profesor ni estudiante, porque estas en la escuela> Öğretmen de değilsin öğrenci de, neden okuldasın> No quiero comer arroz ni carne>Ne et yemek istiyorum ne de pilav> No me gusta el futbol (balompié de denilebilr) ni baloncesto (basketbol)> Ne basketbolu ne de futbolu severim>

Arapça Kelimeler – Arapça Deyimler ve Anlamları

Arapça deyimler ve Türkçesi – Arapça Sözler – Arapça Kelimeler – Arapça Deyimler ve Anlamları **A * Aferin, helal olsun sana, büyük adamsın! نعمَ الرَّجُلُ أنْتَ، للهِ دَرُّكَ> * Akla gelir: يَخْطُرُ عَلىَ البالِ * Nadiren akla gelir: قليلُ الخطورِ على البالِ * Aldatıcı söz: مُرَاوغة * Aldırış etme (sorumlu değilsin) ولا عليك! * Alındı, gücendi> وَجَدَ في نفسِهِ> * Anlamazlıktan gelmek: تَجَاهُل ( Küstahça anlamazlıktan gelmek: مُكَابَرَة) * Ara bulmak, barıştırmak: رَأْبُ الصَّدْعِ * Ayrıntıları bilme merakı: الشوقُ لمعرفة التفاصيل ** B * Bahse girmek: مُراهَنَة * Barışa taraftar olmak: الاعتصام بحبل الصلحِ * Başarısızlığa uğradı> فَشَلَ * Ona baskın çıktı: طَغى عَلَيْهِ * Beklentisi içindeyim: أنا أتطلّع، أنا أتوقّع>>>>>>> وأنا أتطلّع إلى استعادة تركيا لدورها الممَيَّز * Benden uzak dur: إليكَ عنّي * Bu leşlere karşı bağışıklık kazanmış ve aşılanmıştır>>> قد تحصنت وتلقّحت ضد هذه المبيدات * Hadiseye bulaşmak : تَلَبَّسَ بِالْجَريِمَةِ * Burnundan düşmek: (Hık demiş burnundan düşmüş): هُوَ عطْسَةُ فلانٍ، إذا أشبهه في خَلقه وخُلقه (إبراهيم اليازيجي/نجعة الرائد وشرعة الوارد/306) * Ona boyun eğdi: انْقَادَ لَهُ ** Ç * Çarpıcı رَائِعٌ، بَارِعٌ> * Çıt bile çıkarmadı: ما نَبَسَ بِبِنْتِ شَفَةٍ: لَمْ يَنْبَسْ بِبِنْتِ شَفَةٍ * İş çığırından çıktı: جَلَّ الْخَطْبُ، زَادَ الطينُ بَلَّةً> ** D * Dağınıklığı gidermek: إلْغَاءُ التَّجْزِئَةِ * Dayandırmak: * Dayandırmak: Sözleri, ait oldukları kimselere dayandırmayı ihmal ettiler> وأهملوا عَزْوَ الأقْوالِ لِقائِلِها> * Delil: Bunu kanıtlayacak herhangi bir delili Allah indirmemiştir> مَا أنْزَلَ اللهُ بِهِ مِنْ سـُلْطَانٍ> * Dinamikler: مُقَوِّمَاتٌ> * Disiplin Kurulu: لجنة الإنضباط * Doğal olarak Ref’ nasb ve cer ederlerdi: كانوا عن سليقةٍ يرفعون، أو ينصبون، أو يجرّون> (علم عروض/عبد العزيز عتيق/9 * Kanına dokundu: فأخَذَتْهُ الغيِرَةُ * Dönmek: (konuya, meseleye yeniden dönmek, üzerinde durmak): Aritmetik biliminin tanımına dönmemiz (üzerinde durmamız gerekir) لا بد وأن نُعَرِّجَ على تعريف علم الحساب * Dramatik durumlar: الأوضاع المأساوية * Büyük düşüş gözlendi: لوحِظَ فيه تراجُع كبير> * Dehşet: قال السيوطي في تاريخه (560): وفي المائة الثالثة خروج القرمطيّ، وناهيك به!!!>>>>>> وقال أيضًا: ومن جملة ذلك ابتداء الدولة العبيدية، وناهيك بهم إفسادًا وكفرًا وقتلاً للعلماءِ والصلحاء!!!>>> وقال أيضًا: وفي المائة الرابعة كانت فتنة الحاكم بأمر إبليس، لا بأمر الله، وناهيكَ بما فعل!!>>> ** E * En azından>>> إنَّ أضعف الإيمان! * En şiddetli: أشدّ ما يكون * >>> eder etmez: وما أن وضعت الحرب اوزارها>>> * Eşsiz, emsalsiz, orijinal، مُنْقَطِعُ النَّظيرِ> بَديِعٌ * Engel: Bilakis çok büyük engellerle karşılaşıyoruz: بَلْ تُوَاجِهُنَا عَقَبَاتٌ كَبِيرَةٌ * Etkinlikler: مناسبات ** F * Frenlemek (şımarmasını önlemek) : كبح الجِمَاحِ * Fiyatlar şımardı: جَمَحَ الْغَلاَءُ * Bunun hiçbir faydası yoktur> لا طائلَ تحتَهُ> ** G * Gerçekçilik: الموضوعيةُ * Gevelemek, sözü ağzında gevelemek: والتَّعْتَعَةُ في الكلام: أَن يَعْيَا بكلامه ويَتَرَدَّد من حَصْر أَو عِيَ، وقد تَعْتَعَ في كلامه و تَعْتَعه العِيُّ> ومنه الحديث الذي يقرأُ القرآن و يَتَتَعْتَعُ فيه أَي: يتردَّدُ في قراءته وَيَتَبَلَّدُ فيها لسانُه> و تُعْتِعَ فلان إذا رُدّ عليه قولُه، ولا أَدْرِي ما الذي تَعْتَعَه> * Göreceli bir şeydir: إنّه شيءٌ اعتبارِيُّ> * Göstermek (işaret, ima, belirti, kanıt anlamında): Konuşması, sevindiğini gösteriyor> يَنِمُّ كَلاَمُهُ عَنْ فَرَحِهِ (يَنِمُّ عَنْ) * Göz ilişmesi: فَلَمَّا قَضىَ مُوسىَ الأجلَ وَسَارَ بِأهْلِهِ آنَسَ مِنْ جَانِبِ الطُّورِ نَارًا، قالَ لأهلِهِ: أُمْكُثوُا، إنّيِ آنسْتُ نَارًا لَعلّي آتيكم منها بِخبرٍأو جذوةٍ من النارِ لعلّكم تصطلون> (قصص/29) * Grup: Bir grup alimden ders aldı> قرأ العلوم على لفيف من العلماء ** H * Haşarı at: فرسٌ جَامِحٌ * Hayır, Allah onu istediği yere koymayı takdir etti> فأبى الله إلاَّ أن يجعله حيث شاء> * Helâl etmek: Şeriatımıza aykırı düşen şeye gelince bizim onu yalanlamamız helâldir> شرعَنا، فنحنُ في حِلٍّ من تكذيبِهِ أمّا ما خالف * Heveslendirici: شَيِّقَةٌ> * Hikmet: Bunda hiçbir hikmet yoktur> إنّ هذا ليسَ من الحكمةِ في شيءٍ * Haklılık: Bunda hiçbir haklılık yoktur> إنّ هذا ليسَ من الحقِّ في شيءٍ> ** İ * İfadesini bulmak: يُمَثِّلُ، يُجَسِّدُ * İhtiyaç duymamak: إستغنى وفي حديث الجُمعة: مَن اسْتَغْنى بلَهْوٍ أَو تجارةٍ اسْتَغْنى الله عنه، واللَّهُ غَنِيٌّ حَمِيد، أَي اطَّرَحَه اللَّهُ ورَمَى به من عَيْنه فِعْلَ من اسْتَغْنى عن الشيء فلم يَلْتَفِتْ إِليه، وقيل: جزاهُ جَزاءَ اسْتِغْنائِه عنها كقوله تعالى: {نَسُوا الله فَنَسِيَهُم} * İsteğini yerine getirmek «istediğini yerine getirdim»: نَزَلْتُ عند رَغبتِهِ> * >>>>>’ında İfadesini buldu> تَمَثَلَ فيهِ * İşi tesadüfe bırakmak> تَرْكُ الْحَبْلِ علىَ غَارِبِهِ * İşte bu olaydır ki: الأمر الّذي>>>أدّى إلى>>>جَعَلَ>>>>مَكَّنَ>> > (Bk> Universal arabic Encyclopedia الثقافة) ** K * Kaba, düzensiz وَعْرٌ * Kabalık: الْغِلْظَةُ * Kekelemek: تَمْتَمَ، تَلَجْلَجَ، تَعْتَعَ، والتَّعْتَعَةُ في الكلام: أَن يَعْيَا بكلامه ويَتَرَدَّد من حَصْر أَو عِيَ، وقد تَعْتَعَ في كلامه و تَعْتَعه العِيُّ> ومنه الحديث الذي يقرأُ القرآن و يَتَتَعْتَعُ فيه أَي: يتردَّدُ في قراءته وَيَتَبَلَّدُ فيها لسانُه> و تُعْتِعَ فلان إذا رُدّ عليه قولُه، ولا أَدْرِي ما الذي تَعْتَعَه> * Kilo vermek : * Katılımda ifadesini bulmaktadır: يتمثل في المساهمات * Meseleyi karıştırdı> إلتبسَ عليه الأمرُ * Kimisi şöyle demiştir: فَمِن قائِلٍ: * Müttefikler derhal bir saldırıyla karşılık verdiler>وسرعان ما قام الحلفاء بهجوم معاكس * Kolay elde edilebilen: سَهْلُ الْمَنالِ> * Tahkikat Komisyonu: لجنة تَقَصّي الحقائَقَ * Konsantre olmak, üzerinde yoğunlaşmak رَكَزَ – يُرَكِّزُ * Ondan korktular: اسْتَهَالوا أمْرَهُ ** L * Lâf gezdirmek (arkadan çekiştirmek): İnsanları birbirlerine düşürmek için lâf gezdiriyor> يسعى بالكلام ليوقع الفتنة بين ابناسِ * Lüzum bırakmadı: كَفىَ مؤْنَةَ>>> ولـمّا بلغ سفـيان بن عيـينة قتلُ جعفر وما نزل بالبرامكة حوّل وجهه إلـى القبلة وقال: اللَّهم إنّ جعفرَ كان قد كفانـي مؤنة الدنـيا فاكفه مؤنة الآخرة، وكان جعفر من الكرم والعطاء علـى جانب عظيم وأخباره فـي ذلك مشهورة، ** M * Macera: مغامرة * Maddi gözle bakmak: Her şeye artık maddi gözle bakılmaktadır:وَبَاتَ كُلُّ شَيْءٍ يُقَُاسُ بِمِنْظَارِ الْمَادَّةِ * Mağduriyet ifade etmek: تَظَلُّمٌ * Mest oldular ona: اهتزّتْ لهُ النفوس * Meydan Okumak Atlamaya çalıştığımız birçok meydan okuyuşlar vardır: وَتَحَدِّيَاتُ كَثِيرَةٌ نَعْمَلُ عَلىَ تَخَطِّيهَا ** N * Namazı kaçırmak: فوات الصلاةِ * Namazı kaçırdım: فاتتني الصلاةُ * Neşelendirici: شَيِّقَةٌ * Nükte, espri: (طَرِيفَة) لا يكون استعمالُها في غير ما وُضِعت له إلاّ لِطَرِيفَةٍ أدبيَّةٍ> Ancak edebi bir nükte amacıyla ait olmadığı yerde kullanılabilir> ** O * Orta yol> «Yazar, ne bıktıracak kadar uzatmış ne de yanlış anlaşılabilecek kadar özetlemiş»: سَلَكَ المُؤلّفُ فيه طريقًا وَسَطًا ليس بالطويل المُستَطرَدِ، ولا بالمُقتَضَبِ الخَالي من النّفعِ والجدوى> ** Ö * Özendirici: مُغْرِيَةٌ، * Övmek: Onu övdü, hakkında hüsn-ü şehadette bulundu: أثْنىَ عَلَيْهِ جَميلاً * Ona Önem verdi: ، أولاَهُ اهتمامًا> عُنِيَ بِهِ * Öyle azimli idi ki yapmaya karar verdiği işi kesinlikle başarırdı> لقد كان له من العزم على التنفيذ حتّى إذا صمّم على شيءٍ أنفذه بنجاح> ** P * Palyço: مُهَرِّج>/أنظر معجم الفريد> ** R * Rasgele: rasgele hareket etmek, maceraya atılmak> (Ayrıca bk> Macera) جزافًا لسنا من الذين يُطلِقون الأحكامَ جزافًا> جازف في استثمار أمواله في مشاريع صناعية جديدة> * Rahle-i Tedris: Üstadın rahle-i tedrisinde okumakla geniş bilgiler kazandı> توسَّعَ في المعرِفَةِ بِتَلمَذَتِهِ على الأستاذِ ** S * Sakın ha! إيّاك إن>>> * Sakınma-Korunma: تحاشي-احتراز-توقّي-تجنُّب-اجتناب * Sanki, (Bana öyle geliyor ki):كَأَنّيِّ بِهِ – كَأَنّيِّ بِهَا * Sistematik: المنهجيةُ * Sığmaz: Bu kitaba sığmaz> يضيق هذا الكتاب عنه> * Suçlama-Uyarı: Hatırlatma: إخطار Azarlama: توبيخ Uyarma: إنذار Ağır suçlama: طعن Azarlayarak suçlama: نهر Sakındırma: عتاب Arkadan suçlama (kınama) : لوم Suçlama – Kınama: إدانة ** T * Tahkikat Komisyonu: لجنة تَقَصّي الحقائَقَ * Tehir Etmek: ثم رأى القائم بأمر اللّه أن جيشه لا يقوى على فتحها، فأرجأ ذلك إلى سنوح فرصة أخرى> Sonra El-Qaim Biemrilleâh, ordusunun orayı fethedemeyeceğini kestirdi, onun için girişimini başka bir fırsat doğuncaya kadar erteledi> * Tenezzül etmeyen: سادِرٌ: مُتُرُفِّعٌ * Tenzih etmek: Seni Tenzih ederim; أَبَيْتَ اللَّعنَ، حَاشَاكَ> * Tiksindi إشْمَأَزَّ * Titrediler karşısında : اهتزّت منه الفرائصُ> ** U * Uzunca açıklamak: بسط القول في>>> Onların her birini uzunca açıklayacağım: سوف أبسط القولَ في كلِّ نوعٍ منها>>> ** Ü * Üzerinde durmak: (konuya, meseleye yeniden dönmek, üzerinde durmak): Aritmetik biliminin tanımına dönmemiz (üzerinde durmamız gerekir) لا بد وأن نُعَرِّجَ على تعريف علم الحساب ** V * Vurdumduymaz: سَادِرٌ ** Y * Yarar: Bunun hiçbir yararı yoktur> لا طائلَ تحتَهُ> * Yaramazlık yapmak: هَرَّجَ> يقال هَرَّجَ التِّلْميِذُ في الفصْلِ> أي صاحَ وأضحَكَ ولخبطَ فأدّى إلى اضطرابٍ في قاعة الدرسِ> * Yıpratmak: إستنـزاف * Yoğun: كثيف، غليظ القوام> جاء في المعجم الأساسيّ: الراسب، أتربةٌ أو شحومٌ أو أية فضلاتٍ غليظة القوام ترسب في قاع الأنهارِ أو البحارِ أو الأواني> ويقال: يجب تنقية الماءِ ممّا عَلِقَ به من شوائبَ ورواسِبَ> * Kendine yedirmedi: أَنِفَ، استنكَفَ alıntı

türklerin devlet teşkilatında başarılı olmalarının sebepleri nelerdir

türklerin devlet teşkilatında başarılı olmalarının sebepleri nelerdir türklerin devlet teşkilatında başarılı olmalarının nedenleri Türklerde Devlet kavramı Devlet; Bir hükümet idaresinde teşkilatlandırılmış olan siyasi topluluk> Devlet kurmak millet olmanın tabii bir gereği değildir> Hiç devlet kurmamış milletler tarihte mevcuttur> Ama Türk milletinin “devlet kurma” tecrübesi çok eskilerden başlayıp aralıksız devam etmiştir> Bu devlet hayatı Türk milletinin şuurunda kök salmıştır> Türk milleti, bekasını devletiyle bir gördüğü için tarih boyunca Türk devletlerinde biri yıkılırken diğeri onun boşluğunu doldurmuştur> Farklı mekanlarda kurulmuş olmalarına rağmen Türk devletlerinde aynı özellikler, aynı telakkiler görülmesi Türklerde mevcut devlet felsefesine delildir> Bu felsefi temelde; devletin nazariyelerle değil toplumun eğilimlerine ve günün şartlarına göre kurulabileceği esas alınmıştır> Göçebelik döneminde her an baskına maruz kalma ihtimali her ferdin devlet hayatında görev almasını icap ettiriyordu> Her bireyin ne yapacağını bilmesi onlarda “düzen” fikrini yerleştiriyordu> Ayrıca büyük kitlelerin göç hareketlerini organize etmek sıkı bir “disiplin”le mümkündü> Bu düzen ve disiplin unsuru Türklerin devlet kurmalarında önemli fayda sağlamıştır> Devleti etkileyen önemli faktörlerden biride o milletin “dini”dir> Eski yunanda tanrılar belli bir siteye aitti, ve yabancıların o siteye girmesine müsaade edilmezdi> Bu kapalı din, “kapalı bir devletin” yani “site devletinin” doğuşuna sebep oldu> Türk milletinin bir dünya devleti kurmayı amaç edinmesinin itici gücünü Türklerin dininde aramak gerekir> Milletler felsefelerini hayattan alırlar> Dinleri, soyları, sosyal içgüdüleri tarihi gelişmeleri kültür düzeyleri ekonomik durumları felsefelerini etkiler> Felsefeleri de efsanelerinde, masallarında, destan, atasözü ve deyimlerde gizlidir> Milletler devletlerine de kendi felsefelerine göre anlam verirler> Orhun Abidelerinde “il” kelimesi devlet anlamında kullanılmaktadır> Kaşgarlı Mahmud’un lugatın da da “il”in “sulh,barış” manasında kullanıldığı görülür> “il” kelimesinin bu 2 değişik anlamı Eski Türklerde “barış” ile “devletin” birbirine nasıl bağlı olduklarını gösterir> “il” eski Hunlar dan beri toprağı ile halkını töreye uygun şekilde koruyan içerde barışı sağlayan bir kuruluştur> Devlet idaresi genel olarak “tutmak” fiili ile ifade edilirdi> Devletin yıkılışı “il kaybolmuş, kaçışmış” gibi kelimelerle ile ifade edilirdi> Devlet kurmak “kazganmak” şeklinde ifade edilirdi> Eski Türklerdeki “il” kelimesinin yerini bugünkü Türkçe’de İslamiyet ile dilimize giren “devlet” almıştır> Batı dillerinde devleti ifade eden kelimeler Latince “durmak” “yerleşmek” “ikamet etmek” manalarındaki “state” fiilinden yapılan “status” dan gelen “etat” “state”, “stat” gibi kelimelerdir> Devlet, D>V>L kökünden alınmış bir isimdir> D>V>L nin anlamı ise “hareket ettirmek, döndürmek dolaştırmak, işleri çekip çevirmek” tir Yani Latinler devlete ”statik” müslümanlar ise “dinamik” bir değer atfetmişlerdir> Latinler yerleşik olmayan topluluklara devlet denmeyeceğini ifade etmektedirler> TÜRK DEVLETİNİN AMACI a) Yurt Edinme : Türk devletlerinin bir amacı ele geçirdikleri yerlere düzen getirmek oraları vatan etmektir> Bir yeri ele geçirmek değil elde tutmak önemliydi> Bu ise belli bir nüfusun o yere yerleştirilmesi ile “iskân siyasetiyle” olurdu> Sınırlar genişledikçe hakimiyetin her yere ulaşması için çeşitli Türk boylarına “yurtluk” verilirdi> Buna Türk devlet geleneğinde “orun” denirdi> Bu Oğuz Han töresi olup İslamiyet ile de devam etmiştir> b) Barış : “İl” kelimesinin bir anlamı da “barış” idi> Barış olan ortamda halkın huzuru büyük ölçüde sağlanmıştır> Türk devletleri de iç ve dış huzurun sağlanmasına çok önem verirlerdi> Göktürkler bunu: “Gökte ve yerde nasıl düzen varsa devlette de aynı şekilde olmalı” diye ifade ederlerdi> “Tüz” kelimesi içerdeki asayişi ifade ederdi> Hükümdar devletin asayişini sağlayamazsa Kut’un tanrı tarafından geri alındığına inanılırdı> Türk tarihinin kaynaklarında kılıçtan geçirilen düşman sayısı ile övünüldüğü görülmemiştir> İslam’ın temel ilkelerinden biride “barış”tır> Müslüman olan Türkler tabii olarak İslamiyet’in barışçı ilkesini de benimsediler> Savaşta önce barış teklifinde bulunmaya özen gösterdiler> Osmanlı her an kendine karşı organize haçlı ruhuyla karşılaşmasına rağmen hristiyanlara kin beslemedi> Sessiz sakin şehirleri nice bilginlerin durağı oldu> Türkler hiçbir zaman yaptıkları antlaşmaya sadakatsizlik göstermediler> Barış yaptıkları devletin zayıf anını kollamadılar> c) Cihan Hakimiyeti : Bir devletin insan unsuru o devletin amacını şekillendirir> “At” sayesinde elde edilen sürat , daha ilk çağlarda “Güneşin doğduğu yerden battığı yere kadar” ülkelere hakim olmak duygusunu onlarda uyandırmıştı> Türklerde kağan yeryüzünün hükümdarı olarak düşünülürdü>(15) Türk kağanları “Tanrının varlığı” ile dünyanın bütün ülkelerini idare ederlerdi> Böyle bir devlet ve hükümdarı anlayışı hukuk tarihinde de önemli yer tutmuştur> Bu çeşit devlet anlayışlarına uluslararasında “universal” devlet şekli denir> Bizim kitaplarımızda böyle devletler için “Cihanşümül devlet” deyimini kullanırlar> (16) Türk psikolojisinde derin yer tutan bu telakkiyi ilk Cihangir ataları Oğuz Kağan’ın destanında bulabiliriz> “Güneş bayrağımız, gökyüzü çadırımız” parolasıyla daha çok denizlere daha çok ırmaklara diyerek yeryüzünün fethine hazırlanıyordu> Göktürkler bu anlayışın gelecek nesillere intikali için Orhun abidelerinde belirtmişlerdir> Bu inanç Uygurlardan Moğollara geçti> Cengiz Han’ın torunlarının tahtında dünyanın 4 bucağı ile 4 bucağın hakanlarını temsil eden 4 minder bulunurdu> İslam’ın cihat anlayışı Türklerin cihan hakimiyeti felsefesine uygun düşüyordu> Halifenin Tuğrul Bey’e “Doğunun ve batının hükümdarı” ünvanı nı vermesi aynı gerçeği ifade eder> Osmanlıda Türk devlet geleneğinin mirasçısıydılar> Osman gazinin göbeğinde çıkan ağacın dallarının dünyayı kapladığı ünlü rüya devletin kuruluş amaçlarından birinin cihan hakimiyeti olduğunu gösterir> Yavuz Sultan Selim’in Piri Reis’in yaptığı haritaya bakıp “dünya ne kadar küçük bir hükümdara bile yetmez” sözü aynı ülkünün ifadesidir> Osmanlı döneminde Cihan hakimiyeti Politikası “Kızıl Elma” diye ifade edilmişti> Bu ideal Osmanlı cihadında devamlı itici güç olmuştur> Roma fethedilseydi Kızıl Elma bir başka yeri sembolleştirecekti> d) Hizmet : Halka hizmet Türk devletlerinin en önemli amacıydı> Halkın ihtiyaçlarını görmek ve ülkede yoksul bırakmama görevini üstüne alan devlet için daha ilk çağlarda “devlet baba” deyimi doğmuştu> Yusuf Has Hacip hükümdara, “Memlekette bir kimse bir gece aç kalırsa onu Tanrı sana soracaktır, gözünü aç” diyerek halka hizmetin önemini ifade etmiştir> Yavuz Sultan Selim Halifeliği devralınca onun emriyle halifelik sıfatı “Hakimü-l Haremeyn” den “Hadimü-l Haremeyn’e” yani “Mekke ve Medine nin hakiminden “Mekke ve Medine nin hizmetkarına çevrildi> Osmanlı dil de ayrımı yapmadan tebasının hizmetinde bulunmuştur> Yüzyıllarca topkapı sarayı batı derebeylerinin malikaneleri seviyesinde bile değilken onlar milyonlarca km2’ye hizmet götürdüler> 1980’den Günümüze Türkiye nin içine girdiği ekonomik krizi durdurmak ve sorunları çözümleyebilmek amacıyla 24 Ocak 1980 tarihinde “istikrar” Tedbirleri alınmıştır> Anılan tarih bir uyum sürecinin başlangıcı olup, uygulamalar uyumu gerçekleştirmeye dönük tedbirlerdir> Ödemeler dengesinin düzeltilmesi, enflasyonun dizginlenmesi, etkin bir kaynak dağılımına imkan verecek fiyat yapısının oluşturulması ile düzgün işleyen bir dış borç düzeninin oluşturulması paketin hedefleridir> Türk ekonomisindeki geçmişte yaşanan dönüşümlerin aksine ordu, bu kez tercihini IMF kökenli bir istikrar programını uygulamak üzere geliyordu> Artık yeni bir ekonomik düzen şekillendirilmeye çalışılacaktı> Bu aynı zamanda yeni dünya düzeninin gereklerine uygun hareketlerin başladığı bir dönemdir> Serbest piyasa ekonomisinde serbestlik, başıboşluluk, bireysellik ile kişisellik olarak algılanmıştır> Piyasa ekonomisi; kaynakların akılcı ve verimli kullanımını sağlayacağı varsayılan, kişisel çıkar dürtüsü temelinde düzenlenmiş ve kendi kurallarına göre işleyen bir mekanizmadır> Etkinliği rekabetin kurum ve Kuralları ile işletmesine bağlıdır> Teşvik ve destekleme politikaları ile dış ticaretin, özellikle ihracatın artışı sağlanırken 1980’li yılların başında göreli bir iktisadi başarı sağlanmıştır> Enflasyon %107>2’den 1981’de %36>8’e düşerken büyüme oranı %1>1’den %4>2’ye yükselmiştir> Para politikalarında 1980-88 yılları arasında TL2nin aşırı değer yitirmesi politikaları terkedilmiştir> Ülke parasının 1989 ve 1990’da reel anlamda değerli kılınması iki sonucu yaratmıştır> TL’nin aşırı değerli kılınması yurtdışı kredileri cazip hale getirirken, ülkeye sıcak para girişi artmıştır> İkinci olarak dış talepteki azalma ihracatta arzu edilen edilen artışları yaratmamıştır> Aşırı değerli TL’nin ihracatı olumsuz etkileyeceği açıktır> Kalite ve rekabete dayalı ihracat ürünlerine yerine döviz ve diğer desteklerle teşvik edilen ihracat politikaları bu tıkanmayı yaratan faktörlerdendir> İthalattaki artışlar, büyümeyi uyarmış, 1992’de %6>4, 1993’de de %7>3 büyüyen ekonomi yetersiz politikalarla 1994’de tıkanma noktasına gelmiştir> Sonuç olarak 1994 yılında %149>6’lık enflasyonla karşılaşan Türk ekonomisi %5 oranında küçülmüştür> 5 Nisan 1994 kararları krizi aşabilmek için alınmıştır> Kararların temel amacı enflasyonu hızla düşürmek, TL’ na istikrar kazandırmak, ihracat artışını hızlandırmak ve dengeleri sürekli kılmaktır> Sonuçta 1995’de enflasyon %65>6’ya çekilmiş, büyüme %8>1 oranında oldu> İhracat 18 milyar dolardan 21>6 milyar dolara çıkarken; ithalat 23>2 milyardan 35>7 milyar dolara çıktı> 2000’li yılların ilk iki senelik dilimi ise maalesef krizler dönemi olarak Cumhuriyet tarihinin en ağır şartlarının yaşandığı bir süreçtir> Bilhassa 19 Şubat 2001 krizi ülkemizi derinden etkilemiştir> Kaynak:GenBilim/Türkiye Bilim Sitesi