20 Aralık 2012 Perşembe

türklerin devlet teşkilatında başarılı olmalarının sebepleri nelerdir

türklerin devlet teşkilatında başarılı olmalarının sebepleri nelerdir türklerin devlet teşkilatında başarılı olmalarının nedenleri Türklerde Devlet kavramı Devlet; Bir hükümet idaresinde teşkilatlandırılmış olan siyasi topluluk> Devlet kurmak millet olmanın tabii bir gereği değildir> Hiç devlet kurmamış milletler tarihte mevcuttur> Ama Türk milletinin “devlet kurma” tecrübesi çok eskilerden başlayıp aralıksız devam etmiştir> Bu devlet hayatı Türk milletinin şuurunda kök salmıştır> Türk milleti, bekasını devletiyle bir gördüğü için tarih boyunca Türk devletlerinde biri yıkılırken diğeri onun boşluğunu doldurmuştur> Farklı mekanlarda kurulmuş olmalarına rağmen Türk devletlerinde aynı özellikler, aynı telakkiler görülmesi Türklerde mevcut devlet felsefesine delildir> Bu felsefi temelde; devletin nazariyelerle değil toplumun eğilimlerine ve günün şartlarına göre kurulabileceği esas alınmıştır> Göçebelik döneminde her an baskına maruz kalma ihtimali her ferdin devlet hayatında görev almasını icap ettiriyordu> Her bireyin ne yapacağını bilmesi onlarda “düzen” fikrini yerleştiriyordu> Ayrıca büyük kitlelerin göç hareketlerini organize etmek sıkı bir “disiplin”le mümkündü> Bu düzen ve disiplin unsuru Türklerin devlet kurmalarında önemli fayda sağlamıştır> Devleti etkileyen önemli faktörlerden biride o milletin “dini”dir> Eski yunanda tanrılar belli bir siteye aitti, ve yabancıların o siteye girmesine müsaade edilmezdi> Bu kapalı din, “kapalı bir devletin” yani “site devletinin” doğuşuna sebep oldu> Türk milletinin bir dünya devleti kurmayı amaç edinmesinin itici gücünü Türklerin dininde aramak gerekir> Milletler felsefelerini hayattan alırlar> Dinleri, soyları, sosyal içgüdüleri tarihi gelişmeleri kültür düzeyleri ekonomik durumları felsefelerini etkiler> Felsefeleri de efsanelerinde, masallarında, destan, atasözü ve deyimlerde gizlidir> Milletler devletlerine de kendi felsefelerine göre anlam verirler> Orhun Abidelerinde “il” kelimesi devlet anlamında kullanılmaktadır> Kaşgarlı Mahmud’un lugatın da da “il”in “sulh,barış” manasında kullanıldığı görülür> “il” kelimesinin bu 2 değişik anlamı Eski Türklerde “barış” ile “devletin” birbirine nasıl bağlı olduklarını gösterir> “il” eski Hunlar dan beri toprağı ile halkını töreye uygun şekilde koruyan içerde barışı sağlayan bir kuruluştur> Devlet idaresi genel olarak “tutmak” fiili ile ifade edilirdi> Devletin yıkılışı “il kaybolmuş, kaçışmış” gibi kelimelerle ile ifade edilirdi> Devlet kurmak “kazganmak” şeklinde ifade edilirdi> Eski Türklerdeki “il” kelimesinin yerini bugünkü Türkçe’de İslamiyet ile dilimize giren “devlet” almıştır> Batı dillerinde devleti ifade eden kelimeler Latince “durmak” “yerleşmek” “ikamet etmek” manalarındaki “state” fiilinden yapılan “status” dan gelen “etat” “state”, “stat” gibi kelimelerdir> Devlet, D>V>L kökünden alınmış bir isimdir> D>V>L nin anlamı ise “hareket ettirmek, döndürmek dolaştırmak, işleri çekip çevirmek” tir Yani Latinler devlete ”statik” müslümanlar ise “dinamik” bir değer atfetmişlerdir> Latinler yerleşik olmayan topluluklara devlet denmeyeceğini ifade etmektedirler> TÜRK DEVLETİNİN AMACI a) Yurt Edinme : Türk devletlerinin bir amacı ele geçirdikleri yerlere düzen getirmek oraları vatan etmektir> Bir yeri ele geçirmek değil elde tutmak önemliydi> Bu ise belli bir nüfusun o yere yerleştirilmesi ile “iskân siyasetiyle” olurdu> Sınırlar genişledikçe hakimiyetin her yere ulaşması için çeşitli Türk boylarına “yurtluk” verilirdi> Buna Türk devlet geleneğinde “orun” denirdi> Bu Oğuz Han töresi olup İslamiyet ile de devam etmiştir> b) Barış : “İl” kelimesinin bir anlamı da “barış” idi> Barış olan ortamda halkın huzuru büyük ölçüde sağlanmıştır> Türk devletleri de iç ve dış huzurun sağlanmasına çok önem verirlerdi> Göktürkler bunu: “Gökte ve yerde nasıl düzen varsa devlette de aynı şekilde olmalı” diye ifade ederlerdi> “Tüz” kelimesi içerdeki asayişi ifade ederdi> Hükümdar devletin asayişini sağlayamazsa Kut’un tanrı tarafından geri alındığına inanılırdı> Türk tarihinin kaynaklarında kılıçtan geçirilen düşman sayısı ile övünüldüğü görülmemiştir> İslam’ın temel ilkelerinden biride “barış”tır> Müslüman olan Türkler tabii olarak İslamiyet’in barışçı ilkesini de benimsediler> Savaşta önce barış teklifinde bulunmaya özen gösterdiler> Osmanlı her an kendine karşı organize haçlı ruhuyla karşılaşmasına rağmen hristiyanlara kin beslemedi> Sessiz sakin şehirleri nice bilginlerin durağı oldu> Türkler hiçbir zaman yaptıkları antlaşmaya sadakatsizlik göstermediler> Barış yaptıkları devletin zayıf anını kollamadılar> c) Cihan Hakimiyeti : Bir devletin insan unsuru o devletin amacını şekillendirir> “At” sayesinde elde edilen sürat , daha ilk çağlarda “Güneşin doğduğu yerden battığı yere kadar” ülkelere hakim olmak duygusunu onlarda uyandırmıştı> Türklerde kağan yeryüzünün hükümdarı olarak düşünülürdü>(15) Türk kağanları “Tanrının varlığı” ile dünyanın bütün ülkelerini idare ederlerdi> Böyle bir devlet ve hükümdarı anlayışı hukuk tarihinde de önemli yer tutmuştur> Bu çeşit devlet anlayışlarına uluslararasında “universal” devlet şekli denir> Bizim kitaplarımızda böyle devletler için “Cihanşümül devlet” deyimini kullanırlar> (16) Türk psikolojisinde derin yer tutan bu telakkiyi ilk Cihangir ataları Oğuz Kağan’ın destanında bulabiliriz> “Güneş bayrağımız, gökyüzü çadırımız” parolasıyla daha çok denizlere daha çok ırmaklara diyerek yeryüzünün fethine hazırlanıyordu> Göktürkler bu anlayışın gelecek nesillere intikali için Orhun abidelerinde belirtmişlerdir> Bu inanç Uygurlardan Moğollara geçti> Cengiz Han’ın torunlarının tahtında dünyanın 4 bucağı ile 4 bucağın hakanlarını temsil eden 4 minder bulunurdu> İslam’ın cihat anlayışı Türklerin cihan hakimiyeti felsefesine uygun düşüyordu> Halifenin Tuğrul Bey’e “Doğunun ve batının hükümdarı” ünvanı nı vermesi aynı gerçeği ifade eder> Osmanlıda Türk devlet geleneğinin mirasçısıydılar> Osman gazinin göbeğinde çıkan ağacın dallarının dünyayı kapladığı ünlü rüya devletin kuruluş amaçlarından birinin cihan hakimiyeti olduğunu gösterir> Yavuz Sultan Selim’in Piri Reis’in yaptığı haritaya bakıp “dünya ne kadar küçük bir hükümdara bile yetmez” sözü aynı ülkünün ifadesidir> Osmanlı döneminde Cihan hakimiyeti Politikası “Kızıl Elma” diye ifade edilmişti> Bu ideal Osmanlı cihadında devamlı itici güç olmuştur> Roma fethedilseydi Kızıl Elma bir başka yeri sembolleştirecekti> d) Hizmet : Halka hizmet Türk devletlerinin en önemli amacıydı> Halkın ihtiyaçlarını görmek ve ülkede yoksul bırakmama görevini üstüne alan devlet için daha ilk çağlarda “devlet baba” deyimi doğmuştu> Yusuf Has Hacip hükümdara, “Memlekette bir kimse bir gece aç kalırsa onu Tanrı sana soracaktır, gözünü aç” diyerek halka hizmetin önemini ifade etmiştir> Yavuz Sultan Selim Halifeliği devralınca onun emriyle halifelik sıfatı “Hakimü-l Haremeyn” den “Hadimü-l Haremeyn’e” yani “Mekke ve Medine nin hakiminden “Mekke ve Medine nin hizmetkarına çevrildi> Osmanlı dil de ayrımı yapmadan tebasının hizmetinde bulunmuştur> Yüzyıllarca topkapı sarayı batı derebeylerinin malikaneleri seviyesinde bile değilken onlar milyonlarca km2’ye hizmet götürdüler> 1980’den Günümüze Türkiye nin içine girdiği ekonomik krizi durdurmak ve sorunları çözümleyebilmek amacıyla 24 Ocak 1980 tarihinde “istikrar” Tedbirleri alınmıştır> Anılan tarih bir uyum sürecinin başlangıcı olup, uygulamalar uyumu gerçekleştirmeye dönük tedbirlerdir> Ödemeler dengesinin düzeltilmesi, enflasyonun dizginlenmesi, etkin bir kaynak dağılımına imkan verecek fiyat yapısının oluşturulması ile düzgün işleyen bir dış borç düzeninin oluşturulması paketin hedefleridir> Türk ekonomisindeki geçmişte yaşanan dönüşümlerin aksine ordu, bu kez tercihini IMF kökenli bir istikrar programını uygulamak üzere geliyordu> Artık yeni bir ekonomik düzen şekillendirilmeye çalışılacaktı> Bu aynı zamanda yeni dünya düzeninin gereklerine uygun hareketlerin başladığı bir dönemdir> Serbest piyasa ekonomisinde serbestlik, başıboşluluk, bireysellik ile kişisellik olarak algılanmıştır> Piyasa ekonomisi; kaynakların akılcı ve verimli kullanımını sağlayacağı varsayılan, kişisel çıkar dürtüsü temelinde düzenlenmiş ve kendi kurallarına göre işleyen bir mekanizmadır> Etkinliği rekabetin kurum ve Kuralları ile işletmesine bağlıdır> Teşvik ve destekleme politikaları ile dış ticaretin, özellikle ihracatın artışı sağlanırken 1980’li yılların başında göreli bir iktisadi başarı sağlanmıştır> Enflasyon %107>2’den 1981’de %36>8’e düşerken büyüme oranı %1>1’den %4>2’ye yükselmiştir> Para politikalarında 1980-88 yılları arasında TL2nin aşırı değer yitirmesi politikaları terkedilmiştir> Ülke parasının 1989 ve 1990’da reel anlamda değerli kılınması iki sonucu yaratmıştır> TL’nin aşırı değerli kılınması yurtdışı kredileri cazip hale getirirken, ülkeye sıcak para girişi artmıştır> İkinci olarak dış talepteki azalma ihracatta arzu edilen edilen artışları yaratmamıştır> Aşırı değerli TL’nin ihracatı olumsuz etkileyeceği açıktır> Kalite ve rekabete dayalı ihracat ürünlerine yerine döviz ve diğer desteklerle teşvik edilen ihracat politikaları bu tıkanmayı yaratan faktörlerdendir> İthalattaki artışlar, büyümeyi uyarmış, 1992’de %6>4, 1993’de de %7>3 büyüyen ekonomi yetersiz politikalarla 1994’de tıkanma noktasına gelmiştir> Sonuç olarak 1994 yılında %149>6’lık enflasyonla karşılaşan Türk ekonomisi %5 oranında küçülmüştür> 5 Nisan 1994 kararları krizi aşabilmek için alınmıştır> Kararların temel amacı enflasyonu hızla düşürmek, TL’ na istikrar kazandırmak, ihracat artışını hızlandırmak ve dengeleri sürekli kılmaktır> Sonuçta 1995’de enflasyon %65>6’ya çekilmiş, büyüme %8>1 oranında oldu> İhracat 18 milyar dolardan 21>6 milyar dolara çıkarken; ithalat 23>2 milyardan 35>7 milyar dolara çıktı> 2000’li yılların ilk iki senelik dilimi ise maalesef krizler dönemi olarak Cumhuriyet tarihinin en ağır şartlarının yaşandığı bir süreçtir> Bilhassa 19 Şubat 2001 krizi ülkemizi derinden etkilemiştir> Kaynak:GenBilim/Türkiye Bilim Sitesi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder